4. Hukuk Dairesi

Yargıtay 4.Hukuk Dairesi

Yargıtay 4.Hukuk Dairesi         2014/1303 E.  ,  2014/4385 K.

  • VERGI MÜKELLEFIYETI, RESEN TESIS EDILEN MÜKELLEFIYET, GELIR VERGISI, GERÇEK USULDE ZIRAI KAZANÇ MÜKELLEFIYETI"İçtihat Metni"Adalet Bakanlığı Bilgi İşlem Dairesi Başkanlığınca hazırlanmıştır. İzinsiz olarak kopyalanması ve dağıtılması hukuki sorumluluk gerektirir.

Özeti : Re'sen tesis edilen mükellefiyet üzerine mükellefiyetin gerektirdiği yükümlülüklerin yerine getirilmiş olmasının, mükellefiyet tesisine ilişkin işleme kesinlik kazandırmadığı; mükellefiyet devam ettiği sürece her zaman idareye İdari Yargı Usul Kanunu'nun 10. Maddesi kapsamında başvurularak başvurunun reddi hakkında dava açılabileceği hakkında.

 

Temyiz Eden  : …

Karşı Taraf      : Ankara Vergi Dairesi Başkanlığı

(Polatlı Vergi Dairesi Müdürlüğü)

Vekili              : Av. …

İstemin Özeti : Davacı adına, tesis edilen gerçek ve usulde zirai kazanç mükellefiyetinin 01/01/2005 tarihinden itibaren kaldırılması talebinin reddine ilişkin 04/06/2013 günlü ve 12667 sayılı işlemin iptali ve 2012 yılı için salınan gelir vergisi ile kesilen vergi ziyaı cezasının kaldırılması istemiyle dava açılmıştır. Ankara 4. Vergi Mahkemesinin 20/12/2013 günlü ve E:2013/1153, K:2013/2151 sayılı kararıyla; ilk icad maksadı zirai olmadığı gibi hasat makinesi fonksiyonu da bulunmayan, zirai işletmede kullanılan kamyon nedeniyle davacı hakkında gerçek usulde zirai kazanç mükellefiyeti tesis edilmesinde hukuka uyarlık bulunmadığı ancak davacı tarafından 26.12.2003 tarihinde davalı idareye yapılan başvuru sonucu tesis edilen mükellefiyetle ilgili olarak hiçbir ihtilaf yaratılmadan kanunen verilmesi gereken beyannamelerin 2013/Ekim dönemine kadar verilmiş ve dolayısıyla bu dönemlere ilişkin mükellefiyetin kesinleşmiş olması karşısında, mükellefiyet işleminin 01.01.2005 tarihinden itibaren iptali isteminin yerinde görülmediği; davacının 2012 yılında zirai ürün sattığı kişiler tarafından tevkifat yapılıp bu miktarların beyan edildiği ve davacı nezdinde düzenlenen 13.03.2013 tarihli tutanak ile davacının bu satışları kabul ettiği görüldüğünden bu satışlar esas alınarak yapılan cezalı tarhiyatta da hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek kararın bozulması istenilmektedir.

Savunmanın Özeti    : Savunma verilmemiştir.

Tetkik Hakimi M. Volkan Uluçay'ın Düşüncesi : Mükellefiyet tesisine ilişkin işlemin tesis edildiği andan itibaren etkisini devam ettirmesi ve zamanaşımı süresi içerisinde mükellefin mükellefiyete ilişkin yükümlülükler dolayısıyla Kanunda öngörülen yaptırımlara ve re'sen tarhiyata muhatap olabileceği dikkate alındığında;  davacının, adına tesis edilen mükellefiyetin kaldırılması istemiyle her zaman İdareye başvurma ve talebinin reddi halinde bu işlemi idari davaya konu etme hakkı bulunmaktadır.

Sahibi olduğu kamyon nedeniyle davacı adına gerçek usulde zirai kazanç mükellefiyeti tesis edilmesinde yasaya uyarlık görülmediğinden, mükellefiyetin terkini talebinin reddine dair işlemin iptali ve tarhiyatın kaldırılması istemiyle açılan davayı reddeden Mahkeme kararının bozulmasının uygun olacağı düşünülmektedir. 

 

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Dördüncü Dairesince, dava dosyası tekemmül ettiği için yürütmenin durdurulması isteminin incelenmesine gerek görülmeyerek işin esası incelenip gereği görüşüldü:

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2'nci maddesinde, idari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılan iptal davaları idari dava türü olarak sayılmış, yine aynı Kanun’un 10'uncu maddesinde ise, ilgililerin, haklarında idari davaya konu olabilecek bir işlem veya eylemin yapılması için idari makamlara başvurulabileceği, altmış gün içinde cevap verilmezse istemin reddedilmiş sayılacağı, ilgililerin altmış günün bittiği tarihten itibaren dava açma süresi içinde konusuna göre Danıştay’da, idare ve vergi mahkemelerinde dava açabileceği, altmış günlük süre içinde idarece verilen cevap kesin değilse ilgilinin bu cevabı istemin reddi sayarak dava açabileceği gibi, kesin cevabı da bekleyebileceği, bu takdirde dava açma süresinin işlemeyeceği, ancak bekleme süresinin başvuru tarihinden itibaren altı ayı geçemeyeceği, dava açılmaması veya davanın süreden reddi hallerinde, altmış günlük sürenin bitmesinden sonra yetkili idari makamlarca cevap verilirse cevabın tebliğinden itibaren altmış gün içinde dava açabilecekleri kurala bağlanmıştır.

213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun "Mükellefin Ödevleri" başlıklı ikinci kitabında mükellefiyete bağlı olarak yerine getirilmesi gereken yükümlülüklerle ilgili düzenlemelere yer verilmiş, Kanun’un 331 ve devamı maddelerinde de Vergi Kanunu hükümlerine aykırı hareket edilmesi halinde uygulanacak yaptırımlar belirlenmiştir. Bunun dışında, beyanname verilmemesi ve defter tutulmaması halleri, 213 sayılı Kanun’un 30'uncu maddesinde re'sen tarh sebepleri arasında sayılmıştır.

Dosyanın incelenmesinden, 13.09.2005 tarihli yoklama fişiyle, davacı adına kayıtlı bir adet kamyon bulunduğunun ve bu kamyonu çiftçilik faaliyetinde kullandığının tespiti üzerine gerçek usulde zirai kazanç mükellefiyeti tesis edildiği, mükellefiyet tesisi üzerine davacı tarafından 2013 yılı Ekim ayına kadar katma değer vergisi ve 2005 ila 2012 yıllarına ait gelir vergisi beyannamelerinin verildiği, 03.06.2013 günlü başvuruyla mükellefiyetinin 01/01/2005 tarihinden itibaren kaldırılması talebinde bulunulduğu ve bu başvurunun İdarece reddi üzerine bakılan davanın açıldığı anlaşılmıştır.

Vergi Mahkemesince, mükellefiyetin davacı tarafından 26.12.2003 tarihinde davalı idareye yapılan başvuru sonucu tesis edilmesi ve hiçbir ihtilaf yaratılmadan kanunen verilmesi gereken beyannamelerin 2013/Ekim dönemine kadar verilmesi nedeniyle bu dönemlere ilişkin mükellefiyetin kesinleştiği belirtilerek dava reddedilmiş ise de, davaya konu 04/06/2013 günlü ve 12667 sayılı işlemin içeriğinden, mükellefiyetin başvuru üzerine değil 13.09.2005 tarihli yoklama fişine dayanılarak 26.12.2003 tarihi itibarıyla re'sen tesis edildiği sonucuna varılmıştır.

Öte yandan, mükellefiyet tesisine ilişkin işlem, İdarenin tek taraflı iradesiyle tesis edilen tek yanlı bir idari işlem niteliğinde olup, tesis edildiği andan itibaren muhataba bir takım vergisel yükümlülükler yüklemek suretiyle hukuki durumunda değişiklik yaratmaktadır. Bu itibarla, rızasına bağlı olmaksızın, tesis edildiği an itibarıyla kesin ve icrai bir işlem niteliğinde bulunan mükellefiyet tesisine ilişkin işlem üzerine, davacının mükellefiyetin gerektirdiği yükümlülükleri yerine getirmiş olmasının işleme kesinlik kazandırdığından söz etmeye olanak bulunmamaktadır.

Yukarıda anılan Kanun hükümleri uyarınca vergi mükellefiyetinin tesis edilmesi üzerine çeşitli yasal yükümlülüklerin yerine getirilmesi zorunlu olup, davacının zamanaşımı süresi içerisinde, mükellefiyete ilişkin ödevlerin yerine getirilmemesine bağlı yaptırımlara ve re'sen tarh muamelelerine muhatap olabileceği de dikkate alındığında, mükellefiyet devam ettiği sürece bu yükümlülüklerin etkisini devam ettirdiği hususunda tereddüt bulunmamaktadır.

Buna göre davacının, mükellefiyet kaydı devam ettiği sürece her zaman davalı idareye başvurarak İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun yukarıda anılan 10'uncu maddesi kapsamında bir işlem tesis edilmesini istemesi, istemin reddi halinde ise 10'uncu maddede öngörülen usule uygun olarak idari yargıda dava açması mümkündür.

193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun 53'üncü maddesinde çiftçilerin elde ettikleri zirai kazançların, bu Kanun’un 94'üncü maddesine göre hasılatları üzerinden tevkifat yapılmak suretiyle vergilendirileceği; 54'üncü maddede yazılı işletme büyüklüğünü aşan çiftçiler ile biçerdövere veya bu mahiyetteki bir motorlu araca veya on yaşına kadar ikiden fazla traktöre sahip olan çiftçilerin kazançlarının gerçek usulde tespit olunarak vergilendirileceği hükme bağlanmıştır.

Buna göre, anılan Kanun’un 54'üncü maddesindeki işletme büyüklüğünü aşmayan zirai işletmeye sahip bir çiftçinin gerçek usulde zirai kazanç usulüne göre vergilendirilebilmesi için işletmeye dahil etmek koşuluyla on yaşına kadar iki traktöre veya biçerdövere ya da biçerdöver mahiyetinde bir motorlu araca sahip olması gerekmektedir.

Davacının zirai faaliyetinde kullandığı tespit edilen kamyon, 193 sayılı Kanun’un 53'üncü maddesinde sayılan araçlardan olmadığı gibi, kullanım amacı itibarıyla biçerdöver mahiyetinde değerlendirilmesi de mümkün olmadığından, söz konusu araç nedeniyle davacı adına tesis edilen gerçek usulde zirai kazanç mükellefiyetinin kaldırılması talebinin reddine ilişkin işlemde ve re'sen yapılan gelir vergisi tarhiyatında yasal isabet görülmemiştir.

Açıklanan nedenlerle, temyiz isteminin kabulüne ve Ankara 4. Vergi Mahkemesinin 20/12/2013 günlü ve E:2013/1153, K:2013/2151 sayılı kararının bozulmasına, 11/06/2014 gününde oyçokluğuyla karar verildi. 

 

KARŞI OY

Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, temyize konu mahkeme kararının bozulmasını sağlayacak nitelikte bulunmadığından temyiz isteminin reddi gerektiği görüşüyle karara karşıyım.

Yargıtay 4.Hukuk Dairesi         2014/865 E.  ,  2014/4085 K.

  • TICARI PLAKA,
  • MINIBÜS HATTI,
  • GELIR VERGISI,
  • VERGI ZIYAI CEZASI,
  • DEĞER ARTIŞI KAZANCI


"İçtihat Metni"Adalet Bakanlığı Bilgi İşlem Dairesi Başkanlığınca hazırlanmıştır. İzinsiz olarak kopyalanması ve dağıtılması hukuki sorumluluk gerektirir.

Özeti : Kanunda inceleme yetkisi verilen takdir komisyonunca minibüs hattı ve ticari plaka satışına ilişkin matrah takdirinde farklı minibüs hatları ile farklı dönemlere satışına ilişkin satış bilgilerinin dayanak alınmasının 213 sayılı Kanun’un 134. maddesinde belirtilen amaca aykırı olduğu hakkında.

 

Temyiz Eden  : …

Karşı Taraf      : Tınaztepe Vergi Dairesi Müdürlüğü

İstemin Özeti : Davacının minibüs hattını ve ticari plakasını 2008 yılında elden çıkarması sonucu elde ettiği ileri sürülen değer artışı kazancını eksik beyan ettiği iddiasıyla takdir komisyonunca belirlenen matrah üzerinden salınan gelir vergisi ile kesilen vergi ziyaı cezasının kaldırılması istemiyle dava açılmıştır. Denizli Vergi Mahkemesinin 28/11/2013 günlü ve E:2013/320, K:2013/980 sayılı kararıyla; şehir içi minibüs taşımacılığı faaliyetinde bulunan davacıya ait minibüs hattının 21.03.2008 tarihinde minibüs hat ve plaka devir sözleşmesi ile devretmesi üzerine yapılan ihbar sonucu temin edilen belgeler ve beyannamelerin gerçek durumu yansıtmadığı sonucuna varılarak sevkedilen takdir komisyonunca emsal minibüs hatlarının fiili satış tutarları ile 2012 yılında verilen ilanlardaki rakamlar birlikte değerlendirilip ve ayrıca Afyonkarahisar Şoförler ve Otomobilciler Odasına da emsal minibüs hatları ve satış rakamlarının rağmen bu konuda yetkilerinin olmadığının bildirilmesi üzerine belirlenen matrah farkı üzerinden dava konusu tarhiyatın yapıldığı, olayda minibüs ve hattının davacının bildirdiği satış tutarının normal ve mutad bir durum olmadığı açık olup, dosyada mevcut Afyonkarahisar minibüs hatlarına ilişkin fiili satış fiyatları ve bu konuda verilen satış ilanlarında da satış rakamlara göre davacının da aksi yönde ispatlayıcı herhangi bir bilgi ve belge de sunmadığı hususları birlikte değerlendirildiğinde dava konusu tarhiyatta hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek kararın bozulması istenilmektedir.

Savunmanın Özeti  : Temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmuştur.

Tetkik Hakimi Yavuz Şen'in Düşüncesi :  193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu'nun 46’ncı maddesinde, 47 ve 48’inci maddelerde yazılı şartları topluca haiz olanların ticari kazançları basit usulde tespit olunacağı, mükerrer 80’nci maddesinin birinci fıkrasının 6’ncı bendinde, iktisap şekline olursa olsun 70’nci maddenin 1’nci fıkrasının (1), (2), (4) ve (7) numaralı bentlerinde yazılı mal ve hakların, iktisap tarihinden başlayarak beş yıl içinde elden çıkarılmasından doğan kazançların değer artış kazancı olduğu, son fıkrasında, faaliyetine devam eden ticari bir işletmenin kısmen veya tamamen satılmasından veya ticari işletmeye dahil amortismana tabi iktisadi kıymetlerle birinci fıkrada yazılı hakların elden çıkarılmasından doğan kazançların ticari kazanç sayılacağı ve bunlara ticari kazanç hakkındaki hükümlerin uygulanacağı öngörülmüştür.

Bu düzenlemeler uyarınca kazancı basit usulde vergilendirilen bir mükellefin, faaliyetinin sona erdirilmesiyle ilgili olarak her türlü satıştan elde ettiği kazancın, ticari kazanç olarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Davacının basit usulde ödediği gelir vergisi, onun bu faaliyetiyle ilgili olarak elde edebileceği her türlü kazancın vergisidir. 18.12.2007 tarihinde satın aldığı minibüs hattı ve ticari plakayı 21.03.2008 tarihinde satan davacının değer artışı kazancına ait gelirini eksik beyan ettiği ileri sürülerek tarhiyat yapılmışsa da; minibüs hattı ve ticari plaka satışı davacının ticari faaliyetinin sona erdirilmesine ilişkin olup, ticari faaliyetten ayrı olarak vergilendirilmesine hukuken olanak yoktur. Bu nedenle, eksik beyan edilen gelirin değer artışı kazancı olduğu ileri sürülerek yapılan tarhiyatta hukuka uyarlık bulunmamaktadır.

Bu nedenle, temyiz isteminin kabulüyle mahkeme kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir. 

 

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Dördüncü Dairesince, dava dosyası tekemmül ettiği için davacının yürütmenin durdurulması isteminin incelenmesine gerek görülmeyerek işin esası incelenip gereği görüşüldü:

Davacının minibüs hattını ve ticari plakasını 2008 yılında elden çıkarması sonucu elde ettiği ileri sürülen değer artışı kazancını eksik beyan ettiği iddiasıyla takdir komisyonunca belirlenen matrah üzerinden salınan gelir vergisi ile kesilen vergi ziyaı cezasının kaldırılması istemiyle açılan davanın reddine karar veren Vergi Mahkemesi kararı temyiz edilmiştir.

193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu'nun mükerrer 80’nci maddesinin birinci fıkrasının 6’ncı bendinde, iktisap şekline olursa olsun 70’nci maddenin 1’nci fıkrasının (1), (2), (4) ve (7) numaralı bentlerinde yazılı mal ve hakların, iktisap tarihinden başlayarak beş yıl içinde elden çıkarılmasından doğan kazançların değer artış kazancı olduğu belirtilmiş, mükerrer 81’nci maddede ise, değer artışında safi kazancın, elde çıkarma karşılığında alınan para ve ayınlarla sağlanan ve para ile temsil edilebilen her türlü menfaatlerin tutarından, elden çıkarılan mal ve hakların maliyet bedelleri ile elden çıkarma dolayısıyla yapılan ve satıcının uhdesinde kalan giderlerin ve ödenen vergi ve harçların indirilmesi suretiyle bulunacağı öngörülmüştür. 

213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun 3’üncü maddesinin B bendinde, vergilendirmede vergiyi doğuran olay ve bu olaya ilişkin muamelelerin gerçek mahiyetinin esas olduğu belirtilmiş, vergiyi doğuran olay ve bu olaya ilişkin muamelelerin gerçek mahiyetinin yemin hariç her türlü delille ispatlanabileceği hükmüne yer verilmiştir. Aynı Kanun’un 30’uncu maddesinin birinci fıkrasında, re'sen vergi tarhı, vergi matrahının tamamen veya kısmen defter, kayıt ve belgelere veya kanuni ölçülere dayanılarak tespitine imkan bulunmayan hallerde takdir komisyonları tarafından takdir edilen veya vergi incelemesi yapmaya yetkili olanlarca düzenlenmiş vergi inceleme raporlarında belirtilen matrah veya matrah kısmı üzerinden vergi tarh olunması şeklinde tanımlanmış, ikinci fıkrasının 6 numaralı bendinde ise, tutulması zorunlu olan defterlerin veya verilen beyannamelerin gerçek durumu yansıtmadığına dair delil bulunması durumunda, vergi matrahının tamamen veya kısmen defter, kayıt ve belgelere veya kanuni ölçülere dayanılarak tespitinin mümkün olmadığının kabul edileceği kurala bağlanmış, aynı Kanun’un 31/8’inci maddesinde de takdirin dayanağı ve takdir hakkında izahatın takdir komisyonu kararlarında yer alması gerektiği açıklanmıştır Öte yandan, aynı Kanun’un 74’üncü maddesinin a-1 bendinde, takdir komisyonlarının görevleri arasında yetkili makamlar tarafından istenilen matrah ve servet takdirlerini yapmak sayılmış, 75’inci maddenin 1’inci fıkrasında takdir komisyonunun 74’üncü maddedeki görevleri dolayısıyla bu Kanunda yazılı inceleme yetkisine haiz olduğu, 134’üncü maddesinde, vergi incelemesinden maksadın ödenmesi gereken vergilerin doğruluğunu araştırmak, tespit etmek ve sağlamak olduğu hükme bağlanmıştır. 

Dosyanın incelenmesinden, şehir içi minibüs taşımacılığı faaliyetinde bulunan davacıya ait Özdilek Minibüs Hattının 21.03.2008 tarihinde 12500 TL bedel karşılığı devri sonrasında yapılan bir ihbar dilekçesi ile Afyonkarahisar ilinde ticari plaka ve araçlarını satan kişilerin düşük bedel göstererek vergi kaçırdığının ileri sürülmesi üzerine davacının beyannamelerinin gerçek durumu yansıtmadığı sonucuna varılarak düzenlenen 8.01.2013 tarihli tutanakta minibüs hatlarının 2009 yılı fiili satış tutarları noter satış sözleşmelerinde belirtilen rakamlara göre Çavuşbaş ile Karşıyaka Minibüs Hatlarının 115000 TL, 250000 TL ve 150000 TL olduğu, 2012 yılında verilen ilanlarda Termal Minibüs Hattının 650000 TL, Karşıyaka Minibüs Hattının ise 500000 TL karşılığında satışa çıkarıldığının belirlendiği, davacının Özdilek Minibüs Hattını 18.12.2007 tarihinde aldığı ve beş yıl geçmeden elden çıkardığı, elde edilen gelirin 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu'nun mükerrer 80’nci maddesinin birinci fıkrasının 6’ncı bendi uyarınca değer artışı kazancı olduğu ve değer artışı kazancı yönünden matrahın belirlenmesi için takdir komisyonunca belirlenmesi gerektiğinin belirtilmesi üzerine takdire sevk edildiği, söz konusu tutanak esas alınarak takdir komisyonunca belirlenen matrah farkı üzerinden dava konusu tarhiyatın yapıldığı, Vergi Mahkemesince, olayda minibüs ve hattının davacının bildirdiği satış tutarının normal ve mutad bir durum olmadığı açık olup, dosyada mevcut Afyonkarahisar minibüs hatlarına ilişkin fiili satış fiyatları ve bu konuda verilen satış ilanlarında da satış rakamlara göre davacının da aksi yönde ispatlayıcı herhangi bir bilgi ve belge de sunmadığı hususları birlikte değerlendirildiğinde dava konusu tarhiyatta hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verildiği anlaşılmıştır.

Ancak, davacının sahip olduğu Özdilek Minibüs Hattının satış tutarının tespitine ilişkin olarak esas alınan tutarların Çavuşbaş ve Karşıyaka Minibüs Hatlarının satışlarına ait bedeller ile Termal ve Karşıyaka Minibüs Hatlarına ait satış ilanları olduğu, ihtilaflı dönemin 2008 yılı olmasına karşılık matrahın tespitinde dikkate alınan verilerin 2009 ile 2012 yıllarına ilişkin olduğu görülmüş olup görevleri dolayısıyla inceleme yetkisine haiz olan takdir komisyonunca davacıya ait hattın ve plakanın satışında farklı minibüs hatlarının farklı dönemlerdeki satışlarına ilişkin bilgilerin takdire dayanak olarak alınmasının 213 sayılı Kanunu’n 134’üncü maddesinde öngörülen ödenmesi gereken vergilerin doğruluğunu araştırma ve tespit etme amacına aykırı olduğu sonucuna ulaşılmaktadır. Bu bakımdan eksik incelemeye dayalı olarak yapılan dava konusu tarhiyatta ve davayı reddeden Mahkeme kararında hukuka uyarlık görülmemiştir.

Açıklanan nedenlerle, temyiz isteminin kabulüne ve Denizli Vergi Mahkemesinin 28/11/2013 günlü ve E:2013/320, K:2013/980 sayılı kararının bozulmasına, 03/06/2014 gününde oybirliğiyle karar verildi. 

Yargıtay 4.Hukuk Dairesi         2011/7308 E.  ,  2014/4091 K.

  • YEMINLI MALI MÜŞAVIR,
  • KURUMLAR VERGISI,
  • LIMITED ŞIRKET,
  • VERGI ZIYAI CEZASI,
  • ÖZEL USULSÜZLÜK CEZASI,
  • MÜŞTEREK VE MÜTESELSIL SORUMLU


"İçtihat Metni"Adalet Bakanlığı Bilgi İşlem Dairesi Başkanlığınca hazırlanmıştır. İzinsiz olarak kopyalanması ve dağıtılması hukuki sorumluluk gerektirir.

Özeti :    Şirket hakkında yapılan tarhiyatın kesinleşmiş olması yeminli mali müşavir adına düzenlenen ödeme emrine karşı açılan davada; tasdikle ilgili sorumlulukların yerine getirilip getirilmediğinin incelenmesine engel olmadığı hakkında.

 

Temyiz Eden  : Fatsa Vergi Dairesi Müdürlüğü

Karşı Taraf      : …

İstemin Özeti  : Yeminli Mali Müşavir olan davacı adına tam tasdik raporu düzenlediği … Su Ürünleri Ticaret Sanayi Limited Şirketi'nin vergi borçları nedeniyle müşterek ve müteselsil sorumlu sıfatıyla düzenlenip, tebliğ edilen ödeme emirlerinin iptali istemiyle dava açılmıştır. Ordu Vergi Mahkemesinin 08/06/2011 günlü ve E:2011/64, K:2011/585 sayılı kararıyla; yükümlü şirket adına bulunan matrah farkının, müstahsillerden yapmış olduğu kum midyesi alışlarına ilişkin müstahsil makbuzlarının bir kısmının maliyetlerin artırılması amacıyla normal piyasa fiyatının üzerinde düzenlenerek ve işçilik gideri yüksek gösterilerek maliyetlerin yükseltilmesinden kaynaklandığı, özel usulsüzlük cezasının, belli miktarın üzerindeki ödemelerinin banka veya finans kurumları aracılığıyla yapılmadığı ileri sürülerek kesildiği, yargı harçlarının ise, söz konusu vergi ve cezalara ilişkin olarak davacının tasdik raporunu düzenlediği şirket tarafından açılan davalara ilişkin olduğu dolayısıyla yeminli mali müşavirlerin inceleme yetkilerinin vergilendirmeye esas alınan belge, kayıt düzeni ve matrah tespitinde dikkate alınması gerekli işlemlerin, muhasebe usul ve esasları ile kanunlarda belirtilen düzenlemelere uygunluğu konusunda biçimsel inceleme yapmaktan ibaret olduğu ve sorumluluklarının tam tasdik raporuyla tasdik ettikleri iş ve işlemler yönünden sınırlı tutulduğu, olayda belirtilen hususların davacının verdiği hizmet ile ilgisinin bulunmadığı sonuç ve kanaatine ulaşıldığından davacı adına müşterek ve müteselsil sorumlu sıfatıyla düzenlenen ödeme emirlerinde hukuka uyarlık bulunmadığı gerekçesiyle ödeme emirlerinin iptaline karar verilmiştir. Davalı İdare, düzenlenen ödeme emirlerinin usul ve yasaya uygun olduğunu ileri sürerek kararın bozulmasını istemektedir.

Savunmanın Özeti  : Temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmuştur.

Tetkik Hakimi Hülya Z. Yıldırım'ın Düşüncesi  :      Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, temyize konu mahkeme kararının bozulmasını sağlayacak nitelikte bulunmadığından temyiz isteminin reddi gerektiği düşünülmektedir. 

 

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Dördüncü Dairesince gereği görüşüldü:

Yeminli Mali Müşavir olan davacı adına tam tasdik raporu düzenlediği … Su Ürünleri Ticaret Sanayi Limited Şirketi'nin vergi borçları nedeniyle müşterek ve müteselsil sorumlu sıfatıyla düzenlenip, tebliğ edilen ödeme emirlerinin iptaline karar veren Vergi Mahkemesi kararı temyiz edilmiştir.

213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun mükerrer 227'nci maddesinin birinci fıkrasında, 3568 sayılı Kanuna göre yetki almış meslek mensuplarınca mükelleflerin beyannamelerinin imzalatılması ve işlemlerinin tasdik edilmesi konusunda Maliye Bakanlığına yetki verilmiş olup, maddenin ikinci fıkrasında ise "Yukarıdaki fıkra hükümlerine göre beyannameyi imzalayan veya tasdik raporunu düzenleyen meslek mensupları, imzaladıkları beyannamelerde veya düzenledikleri tasdik raporlarında yer alan bilgilerin defter kayıtlarına ve bu kayıtların dayanağını teşkil eden belgelere uygun olmamasından dolayı ortaya çıkan vergi ziyaına bağlı olarak salınacak vergi, ceza, gecikme faizlerinden mükellefle birlikte müştereken ve müteselsilen sorumlu tutulurlar" denilmiş ve benzer bir düzenlemeye 3568 sayılı Serbest Muhasebecilik, Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlik ve Yeminli Mali Müşavirlik Kanunu'nun 12'nci maddesinde de yer verilmiştir.

3568 sayılı Kanun'un 1'inci maddesinde Kanun’un amacı, 2'nci maddesinde ise mesleğin konusu düzenlenmiştir. Bu Kanun’un 12’nci maddesine dayanılarak düzenlenen, Yeminli Mali Müşavirlerin Tasdik Edecekleri Belgeler, Tasdik Konuları, Tasdike İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik, 2 Ocak 1990 tarih ve 20390 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Anılan Yönetmeliğin 1'inci maddesinde amaç ve kapsam açıklanmış, 4'üncü maddesinde ise tasdikle ilgili açıklamalara yer verilmiştir. Bu maddede tasdik, "gerçek veya tüzel kişilerin veya bunların teşebbüs ve işletmelerinin yeminli mali müşavirlerce denetleme ilke ve standartlara göre uygunluk yönünden incelenmesi, bu inceleme sonuçlarına dayanılarak tasdik kapsamına giren konuların ve belgelerin gerçeği yansıtıp yansıtmadığının imza ve mühür kullanmak suretiyle tespiti ve rapora bağlanması" olarak tanımlanmış, maddenin üçüncü fıkrasında ise, tasdik edilmiş konu ve belgelerin kamu idaresinin yetkililerince tasdikin kapsamı ölçüsünde incelenmiş olarak kabul edileceği belirtilmiştir. Yönetmeliğin 5’inci maddesinde tasdikin amacı belirlendikten sonra, 12'nci ve müteakip maddelerinde yeminli mali müşavirlerin yetkileri ve tasdike ilişkin kanıt toplama ve denetim teknikleri açıklanmıştır.

Anılan düzenlemelerin birlikte incelenmesinden, yeminli mali müşavirlerin işlemlerini tasdik ettikleri mükelleflerle ilgili olarak her türlü inceleme ve araştırma yetkilerinin bulunduğu, tasdik edilmiş işlemlerin bu tasdik kapsamında kamu idarelerince de incelenmiş olarak kabul edileceği, ancak tasdik esnasında kasten veya mesleğin gerektirdiği dikkat ve özenin gösterilmemesi sonucu vergi ziyaı bulunması halinde ise, ziyaa uğratılan vergi ve kesilen cezaların kesinleşmesinden sonra vadesinde ödenmemesi durumunda bu vergi ve cezalardan dolayı mükellefle birlikte müşterek ve müteselsil sorumlu sıfatıyla ödeme emri ile takip edileceği sonucuna varılmaktadır.

İncelenen dosyadan, davacının tam tasdik sözleşmesi imzalayarak kurumlar vergisi yönünden işlemlerini tasdik ettiği … Su Ürünleri Ticaret Sanayi Limited Şirketi'nin işlemlerinin incelenmesi sonucu, şirketin müstahsil makbuzları yaptığı kum midyesi ve hamsi alışları ile ilgili olarak yapılan karşıt incelemelerde, alış yapıldığı belirtilen müstahsillerin tanınmadığı, fiilen bu işi yapmadıkları ya da firmaya mal tesliminde bulunmadıklarının ve müstahsil makbuzlarında yer alan alış fiyatlarının yüksek olduğunun tespiti üzerine iç hamsi ve midye üretimine ilişkin randıman incelemesi yapıldığı, iç hamsi üretimine ilişkin randıman farkı bulunmamakla birlikte kum midyesinde maliyetin şişirildiğinin tespit edildiği ayrıca davacı şirkette çalışmayan işçilere ait ücretlerin gider olarak kaydedildiğinin tespiti üzerine satılan malın maliyeti düzeltilerek ve fazla kaydedilen işçi ücretleri giderlerden çıkarılmak suretiyle bulunan matrah üzerinden şirket adına tarhiyat yapıldığı anlaşılmıştır. Öte yandan, davacı şirket tarafından 2004 yılına ait vergi ziyaı cezalı kurumlar vergisi, aslı aranmayan geçici vergi üzerinden kesilen vergi ziyaı cezası ve özel usulsüzlük cezasına karşı açılan davalardan, davacı şirket tarafından 6111 sayılı Kanun’dan yararlanılarak vazgeçildiğinden temyiz aşamasında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.

Şirket hakkında yapılan tarhiyatın kesinleşmiş olması, yeminli mali müşavir adına düzenlenen ödeme emrine karşı açılan davada, tasdikle ilgili sorumluluğun yerine getirildiğine ilişkin iddiaların incelenmesine engel değildir. Tasdikle ilgili sorumluluğun yerine getirilip getirilmediğini söyleyebilmek için ise öncelikle vergi inceleme raporuyla tespit edilen ve vergi ziyaına yol açılan hususların incelenmesi gerekmektedir. Ancak bu yönde yapılacak bir incelemeden sonra yeminli mali müşavir olan davacının düzenlediği tasdik raporuyla karşılaştırma yapılarak, mesleğin gerektirdiği özeni göstermesi halinde vergi ziyaına yol açılan işlemleri ortaya çıkarıp çıkaramayacağı tespit edilebilecektir.

Vergi Mahkemesince, yeminli mali müşavir olan davacının sorumluluğunun genel hatlarıyla kayıtlar ve belgelerdeki uyumsuzluk ile sınırlı olduğu, inceleme raporunda belirtilen fiillerden sorumlu tutulamayacağı gerekçesiyle ödeme emirlerinin iptaline karar verilmiş ise de; yukarıda belirtilen kanun ve yönetmelik hükümleri uyarınca, tasdik edilmiş konu ve belgelerin kamu idaresinin yetkililerince tasdikin kapsamı ölçüsünde incelenmiş olarak kabul edileceğini belirtir derecede yeminli mali müşavirlere yetki verilip, sorumluluk yüklendiği gibi; incelenen dosyada davacının kurumlar vergisi beyannamesi tasdik raporu düzenlediği şirketin, müstahsil makbuzu ile alımını gerçekleştirdiği emtiaya ilişkin maliyet ve işçi ücretlerinin eleştiri konusu yapıldığı anlaşılmıştır. 

Bu durumda, Vergi Mahkemesince, davacının düzenlediği kurumlar vergisi beyannamesi tasdik raporuyla, … Su Ürünleri Ticaret Sanayi Limited Şirketi hakkında düzenlenen inceleme raporunda eleştiri konusu edilen hususlar incelenmek ve karşılaştırılmak suretiyle davacının yasal sorumluluk yüklendiği hususlarda yeminli mali müşavirlik mesleğinin gerektirdiği özeni gösterip göstermediği ve yükümlü şirketin 6111 sayılı Kanun’dan yararlanma talebiyle verdiği dilekçe üzerine yapılandırılan vergi borçlarının ödenip ödenmediği araştırılarak bir karar verilmesi gerekmektedir.

Bu nedenle, temyiz isteminin kabulüyle Ordu Vergi Mahkemesinin 08/06/2011 günlü ve E:2011/64, K:2011/585 sayılı kararının bozulmasına, 03/06/2014 gününde esasta ve gerekçede oyçokluğuyla karar verildi. 

 

KARŞI OY

Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, temyize konu mahkeme kararının bozulmasını sağlayacak nitelikte bulunmadığından temyiz isteminin reddi gerektiği görüşüyle karara karşıyım. 

Yargıtay 4.Hukuk Dairesi         2011/1133 E.  ,  2014/3373 K.

  • FAIZ GELIRI,
  • İKRAZATÇILIK FAALIYETI,
  • VERGI ZIAYI CEZASI,
  • BEYAN EDILMEYEN FAIZ GELIRI ÜZERINDEN CEZALI TARHIYAT


"İçtihat Metni"Adalet Bakanlığı Bilgi İşlem Dairesi Başkanlığınca hazırlanmıştır. İzinsiz olarak kopyalanması ve dağıtılması hukuki sorumluluk gerektirir.

Özeti : Dönem içerisinde aynı kişiye üç kez borç para vermenin faaliyetin devamlı olduğunun kabulü için yeterli olmadığı dolayısıyla davacının ikrazatçılık faaliyetinde bulunmadığı hakkında.

 

Temyiz Eden  : …

Karşı Taraf      : Vize Mal Müdürlüğü

İstemin Özeti  : İkrazatçılık faaliyetinde bulunduğu ileri sürülen davacının elde ettiği faiz gelirini beyan etmediğinden bahisle adına 2005/7-9. dönemi için salınan vergi ziyaı cezalı gelir geçici vergisinin kaldırılması istemiyle dava açılmıştır. Edirne Vergi Mahkemesinin 16/09/2010 günlü ve E:2009/858, K:2010/940 sayılı kararıyla; davacı tarafından her ne kadar, … adlı kişi ile aralarında taşınmaz mal satımına ilişkin bir sözleşme olduğu, adı geçen şahsın davacıya taşınmazı satmayı vaat ettiği, paranın da bu sebeple avans olarak verildiği, ancak şahsın vaadini yerine getirmediği, karşılığında çek verdiği, çeklerin de karşılıksız çıktığı, bir borç verme işinin olmadığı ileri sürülmüş olsa da, davacı hakkında tanzim olunan vergi inceleme raporu ve tutanağın incelenmesinden, davacının …'e Temmuz 2005'de 100.000-TL, Ağustos 2005, 100.000-TL ve Eylül 2005'de 108.000-TL olmak üzere toplam 308.000-TL nakit borç verdiği, karşılığında ise alacağını teminen farklı keşide tarihli 8 adet çek aldığı, aralarında herhangi bir satış sözleşmesi veya taahhütname yapmadıkları, taşınmaz mal satım ve taahhüde ilişkin olarak tevsik edici bir belgenin bulunmadığı, sözleşme düzenlenmediği halde verilen paralar için çek alınmış olmasının borçların faiz karşılığı verildiğini gösterdiği, borç verme işinin bir yılda üç kez aynı şahsa yapıldığı, yani mutad meslek haline gelmiş sayılacağı, davacının mutad olan durumun aksini ispat edemediği, aralarında yakın akrabalık veya iş ilişkisi bulunmayan bir kişiye bir takvim yılında birden fazla kere borç para verdiği ortaya konulan davacının, söz konusu borç verme işlemini bizzat kendi ifadeleri ile devamlı ve mutad meslek halinde, belli bir ivaz karşılığında yaptığı sonucuna ulaşıldığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek kararın bozulması istenilmektedir.

Savunmanın Özeti : Savunma verilmemiştir.

Tetkik Hâkimi Ş. Emre Dülger'in Düşüncesi : Davacının … adlı şahsa verdiği para karşılığında faiz geliri elde ettiği ve elde edilen faiz gelirini beyan etmediği ileri sürülerek cezalı tarhiyat yapılmıştır. Davacı tarafından anılan şahsa verilen paranın borç olmadığı, taşınmaz satışı vaat edilmesine karşılık avans olarak verildiği, ancak şahsın vaadini yerine getirmediği, karşılığında çek verdiği, çeklerin de karşılıksız çıktığı, herhangi bir tahsilat yapılmadığı, dolayısıyla elde edilen bir gelirin bulunmadığı, aksine verdiği paranın kaybedildiği ileri sürülmüştür.

Davacının ileri sürdüğü iddialar ve dosyadaki bilgi ve belgelerin birlikte değerlendirilmesinden; davacı tarafından toplamda verilen 308.000 TL karşılığında aynı tutarda çek alındığı ve yapılan herhangi bir tahsilat da olmadığı dikkate alındığında elde edilen bir faiz geliri de bulunmamaktadır. Ayrıca, verilen paranın faiz karşılığı borç olarak verildiğine ilişkin herhangi bir tespit bulunmamaktadır. … tarafından Gelir İdaresi Başkanlığına verilen şikayet dilekçesinde, davacıdan faiz karşılığı borç aldığı ve davacının tefecilik yaptığına ilişkin olarak şikayette bulunulmadığı, başka şahıslar tarafından dolandırılarak çeklerinin piyasaya dağıtıldığı, çeklerini ellerinde bulunduran şahısların çekleri ne karşılığında ve kimlerden aldıklarının araştırılmasının talep edildiği anlaşılmaktadır. Dolayısıyla, borç aldığı iddia edilen … adlı şahsın da davacıdan faiz karşılığı borç aldığı yönünde bir beyanı bulunmamaktadır.

Bu durumda, davacının faiz karşılığı borç para verdiğine ilişkin olarak hiç bir tespit bulunmaması nedeniyle ikrazatçılık faaliyetinde bulunduğundan söz edilemez.

Açıklanan nedenlerle, ikrazatçılık faaliyetinden dolayı elde ettiği ileri sürülen geliri beyan etmemesi nedeniyle davacı adına yapılan cezalı tarhiyatta hukuka uyarlık bulunmadığından davanın reddi yönündeki Mahkeme kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.

 

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Dördüncü Dairesince gereği görüşüldü:

İkrazatçılık faaliyetinde bulunduğu ileri sürülen davacının elde ettiği faiz gelirini beyan etmediğinden bahisle adına 2005/7-9. dönemi için salınan vergi ziyaı cezalı gelir geçici vergisinin kaldırılması istemiyle açılan davayı reddeden Vergi Mahkemesi kararı temyiz edilmiştir.

213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 3/B maddesinde; vergilendirmede vergiyi doğuran olay ve bu olaya ilişkin muamelelerin gerçek mahiyeti esas olduğu, vergiyi doğuran olay ve bu olaya ilişkin muamelelerin gerçek mahiyeti yemin hariç her türlü delille ispatlanabileceği, şu kadar ki vergiyi doğuran olayla ilgisi tabii ve açık bulunmayan şahit ifadesi ispatlama vasıtası olarak kullanılamayacağı, iktisadi, ticari ve teknik icaplara uymayan veya olayın özelliğine göre normal ve mutad olmayan bir durumun iddia olunması halinde ispat külfeti bunu iddia eden tarafa ait olduğu, 193 Sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun 37’nci maddesinde ise, her türlü ticari ve sınai faaliyetlerden doğan kazançların ticari kazanç olduğu, aynı Kanun’un 75’nci maddesinde, sahibinin ticari, zirai veya mesleki faaliyeti dışında nakdi sermaye veya para ile temsil edilen değerlerden müteşekkül sermaye dolayısıyla elde ettiği kar payı, faiz, kira ve benzeri iratların menkul sermaye iradı olduğu, 6’ncı bendinde, kaynağı ne olursa olsun her nevi alacak faizlerinin menkul sermaye iradı sayılacağı hükmüne yer verilmiştir.

Dosyanın incelenmesinden, davacı tarafından, … adlı şahsa Temmuz 2005'de 100.000-TL, Ağustos 2005, 100.000-TL ve Eylül 2005'de 108.000-TL olmak üzere toplam 308.000-TL para verildiği, adı geçen şahsın davacıya taşınmazı satmayı vaat ettiği, paranın da bu sebeple avans olarak verildiği, ancak şahsın vaadini yerine getirmediği, karşılığında çek verdiği, çeklerin de karşılıksız çıktığı, bir borç verme işinin olmadığının ileri sürüldüğü, … adlı şahsın Gelir İdaresi Başkanlığına verdiği şikayet dilekçesinde davacının da isminin yer aldığı, davacı tarafından anılan şahsa verilen toplam 308.000 TL paraya karşılık aynı tutarda çek alındığı ve herhangi bir tahsilatın yapılmadığı, … tarafından çeklerin tefeciler tarafından %15 veya %20 düşüğüne kırıldığının beyan edildiği, buradan hareketle çek tutarının iç yüzde ile alınan %15’lik kısmına isabet eden kısmının faiz geliri olduğu, geriye kalan kısmının ise ana para olduğu belirtilerek davacının elde ettiği ileri sürülen faiz gelirinin hesaplandığı ve beyan edilmeyen faiz geliri üzerinden cezalı tarhiyatın yapıldığı anlaşılmaktadır.

Dava konusu tarhiyatın dayanağı inceleme raporunda yer alan tespitlere göre davacının … adlı kişiye uyuşmazlık döneminde üç defa borç para verdiği sabit ise de, dönem içinde aynı kişiye üç kez borç para vermenin faaliyetin devamlı olduğunun kabulü için yeterli değildir. Bu bakımdan, belirtilen tespitlere göre davacının ikrazatçılık yaptığı sonucuna ulaşılamamaktadır. Bu nedenle, ikrazatçılık faaliyetinden faiz geliri elde ettiği ileri sürülerek davacı adına yapılan tarhiyatta hukuka uyarlık bulunmamaktadır

Açıklanan nedenlerle, temyiz isteminin kabulüne ve Edirne Vergi Mahkemesinin 16/09/2010 günlü ve E:2009/858, K:2010/940 sayılı kararının bozulmasına,15/05/2014 gününde esasta oybirliğiyle gerekçede oyçokluğuyla karar verildi. 

 

KARŞI OY

İkrazatçılık faaliyetinde bulunduğu ileri sürülen davacının elde ettiği faiz gelirini beyan etmediğinden bahisle adına 2005/7-9. dönemi için salınan vergi ziyaı cezalı gelir geçici vergisinin kaldırılması istemiyle açılan davayı reddeden Vergi Mahkemesi kararı temyiz edilmiştir.

Davacının … adlı şahsa verdiği para karşılığında faiz geliri elde ettiği ve elde edilen faiz gelirini beyan etmediği ileri sürülerek cezalı tarhiyat yapılmıştır. Davacı tarafından anılan şahsa verilen paranın borç olmadığı, taşınmaz satışı vaat edilmesine karşılık avans olarak verildiği, ancak şahsın vaadini yerine getirmediği, karşılığında çek verdiği, çeklerin de karşılıksız çıktığı, herhangi bir tahsilat yapılmadığı, dolayısıyla elde edilen bir gelirin bulunmadığı, aksine verdiği paranın kaybedildiği ileri sürülmüştür.

Davacının ileri sürdüğü iddialar ve dosyadaki bilgi ve belgelerin birlikte değerlendirilmesinden; davacı tarafından toplamda verilen 308.000 TL karşılığında aynı tutarda çek alındığı ve yapılan herhangi bir tahsilat da olmadığı dikkate alındığında elde edilen bir faiz geliri de bulunmamaktadır. Ayrıca, verilen paranın faiz karşılığı borç olarak verildiğine ilişkin herhangi bir tespit bulunmamaktadır. … tarafından Gelir İdaresi Başkanlığına verilen şikayet dilekçesinde, davacıdan faiz karşılığı borç aldığı ve davacının tefecilik yaptığına ilişkin olarak şikayette bulunulmadığı, başka şahıslar tarafından dolandırılarak çeklerinin piyasaya dağıtıldığı, çeklerini ellerinde bulunduran şahısların çekleri ne karşılığında ve kimlerden aldıklarının araştırılmasının talep edildiği anlaşılmaktadır. Dolayısıyla, borç aldığı iddia edilen … adlı şahsın da davacıdan faiz karşılığı borç aldığı yönünde bir beyanı bulunmamaktadır.

Bu durumda, davacının faiz karşılığı borç para verdiğine ilişkin olarak hiç bir tespit bulunmaması nedeniyle ikrazatçılık faaliyetinde bulunduğundan söz edilemez.

Açıklanan nedenlerle, ikrazatçılık faaliyetinden dolayı elde ettiği ileri sürülen geliri beyan etmemesi nedeniyle davacı adına yapılan cezalı tarhiyatta hukuka uyarlık bulunmadığından davanın reddi yönündeki Mahkeme kararının bozulması gerektiği görüşüyle gerekçe yönünden çoğunluk kararına katılmıyorum.

Yargıtay 4.Hukuk Dairesi         2011/1133 E.  ,  2014/3373 K.

  • FAIZ GELIRI,
  • İKRAZATÇILIK FAALIYETI,
  • VERGI ZIAYI CEZASI,
  • BEYAN EDILMEYEN FAIZ GELIRI ÜZERINDEN CEZALI TARHIYAT


"İçtihat Metni"Adalet Bakanlığı Bilgi İşlem Dairesi Başkanlığınca hazırlanmıştır. İzinsiz olarak kopyalanması ve dağıtılması hukuki sorumluluk gerektirir.

Özeti : Dönem içerisinde aynı kişiye üç kez borç para vermenin faaliyetin devamlı olduğunun kabulü için yeterli olmadığı dolayısıyla davacının ikrazatçılık faaliyetinde bulunmadığı hakkında.

 

Temyiz Eden  : …

Karşı Taraf      : Vize Mal Müdürlüğü

İstemin Özeti  : İkrazatçılık faaliyetinde bulunduğu ileri sürülen davacının elde ettiği faiz gelirini beyan etmediğinden bahisle adına 2005/7-9. dönemi için salınan vergi ziyaı cezalı gelir geçici vergisinin kaldırılması istemiyle dava açılmıştır. Edirne Vergi Mahkemesinin 16/09/2010 günlü ve E:2009/858, K:2010/940 sayılı kararıyla; davacı tarafından her ne kadar, … adlı kişi ile aralarında taşınmaz mal satımına ilişkin bir sözleşme olduğu, adı geçen şahsın davacıya taşınmazı satmayı vaat ettiği, paranın da bu sebeple avans olarak verildiği, ancak şahsın vaadini yerine getirmediği, karşılığında çek verdiği, çeklerin de karşılıksız çıktığı, bir borç verme işinin olmadığı ileri sürülmüş olsa da, davacı hakkında tanzim olunan vergi inceleme raporu ve tutanağın incelenmesinden, davacının …'e Temmuz 2005'de 100.000-TL, Ağustos 2005, 100.000-TL ve Eylül 2005'de 108.000-TL olmak üzere toplam 308.000-TL nakit borç verdiği, karşılığında ise alacağını teminen farklı keşide tarihli 8 adet çek aldığı, aralarında herhangi bir satış sözleşmesi veya taahhütname yapmadıkları, taşınmaz mal satım ve taahhüde ilişkin olarak tevsik edici bir belgenin bulunmadığı, sözleşme düzenlenmediği halde verilen paralar için çek alınmış olmasının borçların faiz karşılığı verildiğini gösterdiği, borç verme işinin bir yılda üç kez aynı şahsa yapıldığı, yani mutad meslek haline gelmiş sayılacağı, davacının mutad olan durumun aksini ispat edemediği, aralarında yakın akrabalık veya iş ilişkisi bulunmayan bir kişiye bir takvim yılında birden fazla kere borç para verdiği ortaya konulan davacının, söz konusu borç verme işlemini bizzat kendi ifadeleri ile devamlı ve mutad meslek halinde, belli bir ivaz karşılığında yaptığı sonucuna ulaşıldığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek kararın bozulması istenilmektedir.

Savunmanın Özeti : Savunma verilmemiştir.

Tetkik Hâkimi Ş. Emre Dülger'in Düşüncesi : Davacının … adlı şahsa verdiği para karşılığında faiz geliri elde ettiği ve elde edilen faiz gelirini beyan etmediği ileri sürülerek cezalı tarhiyat yapılmıştır. Davacı tarafından anılan şahsa verilen paranın borç olmadığı, taşınmaz satışı vaat edilmesine karşılık avans olarak verildiği, ancak şahsın vaadini yerine getirmediği, karşılığında çek verdiği, çeklerin de karşılıksız çıktığı, herhangi bir tahsilat yapılmadığı, dolayısıyla elde edilen bir gelirin bulunmadığı, aksine verdiği paranın kaybedildiği ileri sürülmüştür.

Davacının ileri sürdüğü iddialar ve dosyadaki bilgi ve belgelerin birlikte değerlendirilmesinden; davacı tarafından toplamda verilen 308.000 TL karşılığında aynı tutarda çek alındığı ve yapılan herhangi bir tahsilat da olmadığı dikkate alındığında elde edilen bir faiz geliri de bulunmamaktadır. Ayrıca, verilen paranın faiz karşılığı borç olarak verildiğine ilişkin herhangi bir tespit bulunmamaktadır. … tarafından Gelir İdaresi Başkanlığına verilen şikayet dilekçesinde, davacıdan faiz karşılığı borç aldığı ve davacının tefecilik yaptığına ilişkin olarak şikayette bulunulmadığı, başka şahıslar tarafından dolandırılarak çeklerinin piyasaya dağıtıldığı, çeklerini ellerinde bulunduran şahısların çekleri ne karşılığında ve kimlerden aldıklarının araştırılmasının talep edildiği anlaşılmaktadır. Dolayısıyla, borç aldığı iddia edilen … adlı şahsın da davacıdan faiz karşılığı borç aldığı yönünde bir beyanı bulunmamaktadır.

Bu durumda, davacının faiz karşılığı borç para verdiğine ilişkin olarak hiç bir tespit bulunmaması nedeniyle ikrazatçılık faaliyetinde bulunduğundan söz edilemez.

Açıklanan nedenlerle, ikrazatçılık faaliyetinden dolayı elde ettiği ileri sürülen geliri beyan etmemesi nedeniyle davacı adına yapılan cezalı tarhiyatta hukuka uyarlık bulunmadığından davanın reddi yönündeki Mahkeme kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.

 

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Dördüncü Dairesince gereği görüşüldü:

İkrazatçılık faaliyetinde bulunduğu ileri sürülen davacının elde ettiği faiz gelirini beyan etmediğinden bahisle adına 2005/7-9. dönemi için salınan vergi ziyaı cezalı gelir geçici vergisinin kaldırılması istemiyle açılan davayı reddeden Vergi Mahkemesi kararı temyiz edilmiştir.

213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 3/B maddesinde; vergilendirmede vergiyi doğuran olay ve bu olaya ilişkin muamelelerin gerçek mahiyeti esas olduğu, vergiyi doğuran olay ve bu olaya ilişkin muamelelerin gerçek mahiyeti yemin hariç her türlü delille ispatlanabileceği, şu kadar ki vergiyi doğuran olayla ilgisi tabii ve açık bulunmayan şahit ifadesi ispatlama vasıtası olarak kullanılamayacağı, iktisadi, ticari ve teknik icaplara uymayan veya olayın özelliğine göre normal ve mutad olmayan bir durumun iddia olunması halinde ispat külfeti bunu iddia eden tarafa ait olduğu, 193 Sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun 37’nci maddesinde ise, her türlü ticari ve sınai faaliyetlerden doğan kazançların ticari kazanç olduğu, aynı Kanun’un 75’nci maddesinde, sahibinin ticari, zirai veya mesleki faaliyeti dışında nakdi sermaye veya para ile temsil edilen değerlerden müteşekkül sermaye dolayısıyla elde ettiği kar payı, faiz, kira ve benzeri iratların menkul sermaye iradı olduğu, 6’ncı bendinde, kaynağı ne olursa olsun her nevi alacak faizlerinin menkul sermaye iradı sayılacağı hükmüne yer verilmiştir.

Dosyanın incelenmesinden, davacı tarafından, … adlı şahsa Temmuz 2005'de 100.000-TL, Ağustos 2005, 100.000-TL ve Eylül 2005'de 108.000-TL olmak üzere toplam 308.000-TL para verildiği, adı geçen şahsın davacıya taşınmazı satmayı vaat ettiği, paranın da bu sebeple avans olarak verildiği, ancak şahsın vaadini yerine getirmediği, karşılığında çek verdiği, çeklerin de karşılıksız çıktığı, bir borç verme işinin olmadığının ileri sürüldüğü, … adlı şahsın Gelir İdaresi Başkanlığına verdiği şikayet dilekçesinde davacının da isminin yer aldığı, davacı tarafından anılan şahsa verilen toplam 308.000 TL paraya karşılık aynı tutarda çek alındığı ve herhangi bir tahsilatın yapılmadığı, … tarafından çeklerin tefeciler tarafından %15 veya %20 düşüğüne kırıldığının beyan edildiği, buradan hareketle çek tutarının iç yüzde ile alınan %15’lik kısmına isabet eden kısmının faiz geliri olduğu, geriye kalan kısmının ise ana para olduğu belirtilerek davacının elde ettiği ileri sürülen faiz gelirinin hesaplandığı ve beyan edilmeyen faiz geliri üzerinden cezalı tarhiyatın yapıldığı anlaşılmaktadır.

Dava konusu tarhiyatın dayanağı inceleme raporunda yer alan tespitlere göre davacının … adlı kişiye uyuşmazlık döneminde üç defa borç para verdiği sabit ise de, dönem içinde aynı kişiye üç kez borç para vermenin faaliyetin devamlı olduğunun kabulü için yeterli değildir. Bu bakımdan, belirtilen tespitlere göre davacının ikrazatçılık yaptığı sonucuna ulaşılamamaktadır. Bu nedenle, ikrazatçılık faaliyetinden faiz geliri elde ettiği ileri sürülerek davacı adına yapılan tarhiyatta hukuka uyarlık bulunmamaktadır

Açıklanan nedenlerle, temyiz isteminin kabulüne ve Edirne Vergi Mahkemesinin 16/09/2010 günlü ve E:2009/858, K:2010/940 sayılı kararının bozulmasına,15/05/2014 gününde esasta oybirliğiyle gerekçede oyçokluğuyla karar verildi. 

 

KARŞI OY

İkrazatçılık faaliyetinde bulunduğu ileri sürülen davacının elde ettiği faiz gelirini beyan etmediğinden bahisle adına 2005/7-9. dönemi için salınan vergi ziyaı cezalı gelir geçici vergisinin kaldırılması istemiyle açılan davayı reddeden Vergi Mahkemesi kararı temyiz edilmiştir.

Davacının … adlı şahsa verdiği para karşılığında faiz geliri elde ettiği ve elde edilen faiz gelirini beyan etmediği ileri sürülerek cezalı tarhiyat yapılmıştır. Davacı tarafından anılan şahsa verilen paranın borç olmadığı, taşınmaz satışı vaat edilmesine karşılık avans olarak verildiği, ancak şahsın vaadini yerine getirmediği, karşılığında çek verdiği, çeklerin de karşılıksız çıktığı, herhangi bir tahsilat yapılmadığı, dolayısıyla elde edilen bir gelirin bulunmadığı, aksine verdiği paranın kaybedildiği ileri sürülmüştür.

Davacının ileri sürdüğü iddialar ve dosyadaki bilgi ve belgelerin birlikte değerlendirilmesinden; davacı tarafından toplamda verilen 308.000 TL karşılığında aynı tutarda çek alındığı ve yapılan herhangi bir tahsilat da olmadığı dikkate alındığında elde edilen bir faiz geliri de bulunmamaktadır. Ayrıca, verilen paranın faiz karşılığı borç olarak verildiğine ilişkin herhangi bir tespit bulunmamaktadır. … tarafından Gelir İdaresi Başkanlığına verilen şikayet dilekçesinde, davacıdan faiz karşılığı borç aldığı ve davacının tefecilik yaptığına ilişkin olarak şikayette bulunulmadığı, başka şahıslar tarafından dolandırılarak çeklerinin piyasaya dağıtıldığı, çeklerini ellerinde bulunduran şahısların çekleri ne karşılığında ve kimlerden aldıklarının araştırılmasının talep edildiği anlaşılmaktadır. Dolayısıyla, borç aldığı iddia edilen … adlı şahsın da davacıdan faiz karşılığı borç aldığı yönünde bir beyanı bulunmamaktadır.

Bu durumda, davacının faiz karşılığı borç para verdiğine ilişkin olarak hiç bir tespit bulunmaması nedeniyle ikrazatçılık faaliyetinde bulunduğundan söz edilemez.

Açıklanan nedenlerle, ikrazatçılık faaliyetinden dolayı elde ettiği ileri sürülen geliri beyan etmemesi nedeniyle davacı adına yapılan cezalı tarhiyatta hukuka uyarlık bulunmadığından davanın reddi yönündeki Mahkeme kararının bozulması gerektiği görüşüyle gerekçe yönünden çoğunluk kararına katılmıyorum.

Yargıtay 4.Hukuk Dairesi         2011/5313 E.  ,  2014/3205 K.

  • KURUMLAR VERGISI,
  • DÜZELTME BEYANNAMESI,
  • GEÇICI VERGI İÇIN HESAPLANAN PIŞMANLIK ZAMMI,
  • GECIKME ZAMMI,
  • KURUMLAR GEÇICI VERGI BEYANNAMESININ EKSIK BEYAN EDILMESI


"İçtihat Metni"Adalet Bakanlığı Bilgi İşlem Dairesi Başkanlığınca hazırlanmıştır. İzinsiz olarak kopyalanması ve dağıtılması hukuki sorumluluk gerektirir.

Özeti : Düzeltme beyannamesi üzerine tahakkuk ettirilen geçici vergi için hesaplanan pişmanlık zammının, normal vade tarihinden hangi tarihe kadar hesaplanması gerektiği hakkında.

 

Temyiz Eden : … Malzeme İmalat Montaj İnşaat Taahhüt

Turizm Ticaret ve Sanayi Anonim Şirketi

Vekili            : Av. …

Karşı Taraf   : Ankara Vergi Dairesi Başkanlığı

(Maltepe Vergi Dairesi Müdürlüğü)

İstemin Özeti : 2009/7-9 dönemi  geçici vergi beyannamesini pişmanlıkla 14.06.2010 tarihinde düzeltme beyannamesiyle veren davacı adına hesaplanan pişmanlık zammının 47,302,71 TL'lik kısmının iadesi istemiyle dava açılmıştır. Ankara 3. Vergi Mahkemesinin 07/03/2011 günlü ve E:2010/1992, K:2011/370 sayılı kararıyla; davacının 2009 yılının 7-9 dönemi geçici vergi matrahını eksik beyan ettiği ve Hazineye vadesinde ödemesi gereken vergiyi ödemediği, a