3. Hukuk Dairesi

Yargıtay 3. Hukuk Dairesi

Yargıtay 3. Hukuk Dairesi         2013/12727 E.  ,  2014/2645 K.

KANUNİ TEMSİLCİLİK VAKFINI SONA ERDİREN HALLER TUTUKLULUK VE HÜKÜMLÜLÜK HALİ ÖDEME EMRİ 

 "İçtihat Metni" Şirket adına düzenlenen ihbarname ve ödeme emrinin tebliği esnasında, hakkındaki hüküm kesinleşen ve medeni hakları kullanma ehliyeti bulunmayan davacı adına yapılan tebligatın usule uygun olmadığından, kesinleşmediği anlaşılan amme alacağının tahsili amacıyla düzenlenen ödeme emrinde hukuka uygunluk bulunmadığı hakkında.

 

Temyiz Eden   : Uşak Vergi Dairesi Müdürlüğü

Karşı Taraf      : …

Vekili              : Av.…

İstemin Özeti  : Davacı tarafından, adına … Mensucat Sanayi ve Ticaret Anonim şirketinin vergi borcu nedeniyle kanuni temsilci sıfatıyla düzenlenen 27.02.2013 gün ve 15 takip sayılı ödeme emrinin iptali istemiyle dava açılmıştır. Manisa Vergi Mahkemesi 07.11.2013 gün E:2013/268, K:2013/666 sayılı kararıyla; 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 94'üncü maddesinde; tebliğin mükelleflere, bunların kanuni temsilcilerine, umumi vekillerine veya vergi cezası kesilenlere yapılacağı, tüzel kişilere yapılacak tebliğin, bunların başkan, müdür veya kanuni temsilcilerine, vakıflar ve cemaatler gibi tüzel kişiliği olmayan teşekküllerde bunları idare edenlere veya temsilcilerine yapılacağı, tüzel kişilerin müteaddit müdür veya temsilcisi varsa tebliğin bunlardan birine yapılmasının yeterli olacağının hükme bağlandığı, öte yandan, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 407'nci maddesinde; bir yıl veya daha uzun süreli özgürlüğü bağlayıcı bir cezaya mahkum olan her erginin kısıtlanacağı, cezayı yerine getirmekle görevli makamın, böyle bir hükümlünün cezasını çekmeye başladığını, kendisine vasi atanmak üzere hemen yetkili vesayet makamına bildirmekle yükümlü olduğu hükmüne yer verildiği, olayda, şirket adına düzenlenen ihbarnamenin 02.05.2009 tarihinde davacının oğluna; ödeme emrinin ise cezaevinde bulunduğu sırada cezaevi müdürüne 27.08.2009 tarihinde tebliğ edildiğinin anlaşıldığı, buna istinaden, Mahkemelerince, İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı İlamat ve İnfaz Bürosundan davacının cezaevinde bulunduğu sürelerin sorulduğu, sunulan belgelerden, davacı hakkında hükmedilen 7 yıl 6 ay hapis cezasının 08.10.2008 tarihinde kesinleştiği, 5275 sayılı Yasa uyarınca 21.4.2012 tarihinden geçerli olmak üzere şartla tahliye edildiği, bihakkın tahliye tarihinin ise 21.10.2014 olduğunun görüldüğü, bu itibarla, şirket adına düzenlenen ihbarname ve ödeme emrinin tebliği esnasında, hakkındaki hüküm kesinleşen ve medeni hakları kullanma ehliyeti bulunmayan davacı adına yapılan tebligatın usule uygunluğundan sözedilemeyeceğinden, şirket hakkında kesinleşmediği anlaşılan amme alacağının tahsili amacıyla davacı adına düzenlenen ödeme emrinde hukuka uyarlık bulunmadığı gerekçesiyle söz konusu ödeme emrini iptal etmiştir. Davalı idarece, vergi borcunun davacının cezaevinde bulunduğu dönemleri kapsamadığı, tutukluluk ve hükümlülük halinin kanuni temsilcilik vasfını sona erdirmeyeceği, mahkeme kararında davacının ilgili dönemde vasisi bulunup bulunmadığının irdelenmediği ileri sürülerek kararın bozulması istenmiştir.

Savunmanın Özeti : Temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmuştur.

Tetkik Hakimi : Ebru GÖÇ

Düşüncesi       : Temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar Vergi Mahkemesi kararının bozulmasını sağlayacak durumda bulunmadığından, temyiz isteminin reddi gerektiği düşünülmektedir.

 

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Üçüncü Dairesince işin gereği görüşülüp düşünüldü:

Dayandığı hukuki ve kanuni nedenlerle gerekçesi yukarıda açıklanan Vergi Mahkemesi kararı, aynı gerekçe ve nedenlerle Dairemizce de uygun görülmüş olup, temyiz istemine ilişkin dilekçede ileri sürülen iddialar sözü geçen kararın bozulmasını sağlayacak durumda bulunmadığından, temyiz isteminin reddine ve kararın onanmasına, 04.06.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi. 

Yargıtay 3. Hukuk Dairesi         2013/4949 E.  ,  2014/2599 K.

  • MÜZAYEDE,
  • VERGI ZIYAI CEZASI,
  • KATMA DEĞER VERGISI,
  • KATMA DEĞER VERGISI BEYANNAMESININ ZAMANINDA VERILMEMESI,
  • İCRA DAIRELERI


"İçtihat Metni"Adalet Bakanlığı Bilgi İşlem Dairesi Başkanlığınca hazırlanmıştır. İzinsiz olarak kopyalanması ve dağıtılması hukuki sorumluluk gerektirir.

Özeti : İcra dairelerince müzayede mahallinde yapılan taşınmaz satışları nedeniyle hesaplanan katma değer vergisinin en geç bedelin tahsil edildiği günü izleyen günün mesai saati bitimine kadar vergi dairesine beyan edilip aynı süre içinde ödenmesi gerektiği hakkında.

 

Temyiz Eden   : Köyceğiz Vergi Dairesi Müdürlüğü

Karşı Taraf      : Köyceğiz İcra Müdürlüğü

Vekili              : Av. …

İstemin Özeti : Davacı tarafından 04.12.2009 tarihinde müzayede yoluyla satışı yapılan taşınmaz yönünden katma değer vergisi beyannamesinin süresinde verilmemesi nedeniyle Aralık 2009 dönemi için, taşınmazın satış bedeli üzerinden hesaplanan katma değer vergisinin %50'si oranında kesilen vergi ziyaı cezasının kaldırılması istemiyle dava açılmıştır. Aydın Vergi Mahkemesinin 15.06.2010 gün ve E:2010/600, K:2010/1196 sayılı kararıyla; 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 705'inci maddesinde, taşınmaz mülkiyetinin tescille kazanılacağının kurala bağlandığı, 818 sayılı Borçlar Kanununun 231'inci maddesinde ise, müzayede ile menkul bir mal alan kimsenin onun mülkiyetini ihale anında iktisap edeceği ve müzayededen alınan gayrimenkulün mülkiyetinin ancak tapu siciline kaydedilmekle müşteriye intikal edeceğinin hüküm altına alındığı, uyuşmazlık konusu olayda satılan taşınmazın tapu siciline tescil edilmesiyle birlikte katma değer vergisini doğuran olayın gerçekleştiği, katma değer vergisi beyannamesinin verildiği 18.12.2009 tarihi itibarıyla tapuda tescil işlemi gerçekleşmediğinden katma değer vergisinin henüz doğmadığının anlaşıldığı gerekçesiyle vergi ziyaı cezası kaldırılmıştır. Davalı idare tarafından, 48 ve 91 seri nolu Katma Değer Vergisi Genel Tebliğleri uyarınca icra dairelerince müzayede mahallinde yapılan satışlar nedeniyle hesaplanan katma değer vergisinin en geç bedelin tahsil edildiği günü izleyen günün mesai saati bitimine kadar vergi dairesine beyan edilip aynı süre içinde ödenmesi gerektiği ileri sürülerek kararın bozulması istenmiştir.

Savunmanın Özeti    : Savunma verilmemiştir.

Tetkik Hakimi        : Tuğba KÖKMEN

Düşüncesi : Temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar Vergi Mahkemesi kararının bozulmasını sağlayacak durumda bulunmadığından, temyiz isteminin reddi gerektiği düşünülmektedir.

 

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Üçüncü Dairesince işin gereği görüşülüp düşünüldü:

Davacı tarafından 04.12.2009 tarihinde müzayede yoluyla satışı yapılan taşınmaz nedeniyle verilmesi gereken katma değer vergisi beyannamesinin süresinde verilmemesi nedeniyle Aralık 2009 dönemi için, taşınmazın satış bedeli üzerinden hesaplanan katma değer vergisinin %50'si oranında kesilen vergi ziyaı cezasını kaldıran Vergi Mahkemesi kararı temyiz edilmiştir.

3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu’n 10'uncu maddesinin (b) fıkrasında; vergiyi doğuran olayın, malın tesliminden veya hizmetin yapılmasından önce fatura veya benzeri belgelerin verilmesi hallerinde, bu belgelerde gösterilen miktarlarla sınırlı olmak üzere fatura veya benzeri belgelerin düzenlenmesi anında meydana geleceği, 1'inci maddesinin 3/d bendinde ise; müzayede mahallerinde ve gümrük depolarında yapılan satışların katma değer vergisine tabi olduğu hükme bağlanmıştır.

Aynı Kanun’un 40'ıncı maddesinin 4108 sayılı Kanunla değişik 5'inci fıkrasında Maliye Bakanlığına, bu Kanun’un 17'nci maddesinin 1'inci fıkrasında sayılan kurum ve kuruluşlara, sadece vergiye tabi işlemlerin bulunduğu dönemler için beyanname verdirmeye, beyanname yerine kaim olmak üzere işleme esas belgeleri kabul etmeye, bu mükelleflere ait verginin beyan ve ödeme zamanı ile tahsiline ilişkin usul ve esasları belirlemeye yetki verilmiş, bu yetki çerçevesinde çıkarılan 48 seri No’lu Katma Değer Vergisi Genel Tebliğinin D bölümünde icra yoluyla yapılan satışlarda katma değer vergisi mükellefinin, satışı gerçekleştiren icra daireleri olduğu belirtilmiştir. 28.02.2004 tarihinde Resmi Gazetede yayımlanan 91 seri No’lu Katma Değer Vergisi Genel Tebliği ile 48 seri No’lu Katma Değer Vergisi Genel Tebliğinin "İcra Yoluyla Yapılan Satışlarda Katma Değer Vergisinin Uygulanması" başlıklı D bölümünde yer alan "Verginin Beyanı ve Ödenmesi" alt başlığındaki birinci paragrafı değiştirilmiş olup; icra dairelerince müzayede mahallinde yapılan satışlar nedeniyle hesaplanan katma değer vergisinin, ilgili mevzuat uyarınca en geç bedelin tahsil edildiği günü izleyen günün mesai saati bitimine kadar vergi dairesine beyan edilip aynı süre içinde ödeneceği kurala bağlanmıştır. 

Dosyanın incelenmesinden, 04.12.2009 tarihinde müzayede yoluyla satışı yapılan ve 14.12.2009 tarihinde bedeli tahsil edilen taşınmazla ilgili Aralık 2009 dönemine ait katma değer vergisi beyannamesinin 18.12.2009 tarihinde süresinden sonra verilmesi nedeniyle 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 344'üncü maddesi uyarınca satış bedeli üzerinden hesaplanan katma değer vergisinin %50'si oranında vergi ziyaı cezasının kesildiği anlaşılmıştır.

Vergi Mahkemesince; 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 705'inci maddesindeki, taşınmaz mülkiyetinin kazanılmasının tescille olacağı ve 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 231'inci maddesindeki, müzayededen alınan gayrimenkulün mülkiyetinin ancak tapu siciline kaydedilmekle intikal edeceği yolundaki hükümler nedeniyle icra dairesi tarafından müzayede yoluyla satışı yapılan taşınmazın mülkiyetinin tapu siciline tescil edilmesiyle birlikte geçeceği belirtilmiş ise de, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 705'inci maddesinde, taşınmaz mülkiyetinin kazanılmasının tescille olacağı; miras, mahkeme kararı, cebri icra, işgal, kamulaştırma halleri ile kanunda öngörülen diğer hallerde, mülkiyetin tescilden önce kazanılacağı, ancak bu hallerde malikin tasarruf işlemleri yapabilmesinin mülkiyetin tapu kütüğüne tescil edilmiş olmasına bağlı olduğu hüküm altına alınmıştır. Bu madde hükmü ile, taşınmaz mülkiyetinin kazanılmasının kural olarak tescille olacağı düzenlemesine yer verildikten sonra istisnalara yer verilmiş olup cebri icra halinde mülkiyetin tescilden önce kazanılacağının belirtilmesi nedeniyle, müzayede yoluyla satışı yapılan taşınmazın mülkiyetinin tapu siciline tescil edilmesiyle birlikte kazanılacağı yolunda verilen mahkeme kararında hukuki isabet görülmemiştir.

Katma Değer Vergisi Kanunu’n 10'uncu maddesinin (b) fıkrasına göre, vergiyi doğuran olay, malın tesliminden önce fatura veya benzeri belgelerin düzenlenmesi anında meydana geleceğinden taşınmaz bedelinin 14.12.2009 tarihinde tahsil edilmesi sonucu belge düzenlenmesiyle birlikte vergiyi doğuran olay gerçekleşmiş olup, aynı Kanun’un 40'ıncı maddesinin 5'inci fıkrasında Maliye Bakanlığına verilen yetki uyarınca çıkarılan 48 ve 91 seri nolu Katma Değer Vergisi Genel Tebliğleri gereğince icra dairelerince müzayede mahallinde yapılan satışlar nedeniyle hesaplanan katma değer vergisinin, ilgili mevzuat uyarınca en geç bedelin tahsil edildiği günü izleyen günün mesai saati bitimine kadar vergi dairesine beyan edilip aynı süre içinde ödenmesi gerekmektedir.

Bu durumda; 14.12.2009 tarihinde bedeli tahsil edilen taşınmazla ilgili Aralık 2009 dönemine ait katma değer vergisi beyannamesinin bedelin tahsil edildiği günü izleyen 15.12.2009 tarihinde verilip, verginin aynı gün içinde ödenmesi gerekirken, 18.12.2009 tarihinde katma değer vergisi beyannamesinin verilmesi nedeniyle vergilendirme ile ilgili ödevini kanuni süresinde yerine getirmeyerek 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 341 ve 344'üncü maddeleri uyarınca vergi ziyaına sebebiyet veren davacı adına kesilen vergi ziyaı cezasında hukuka aykırılık bulunmadığından Vergi Mahkemesi kararının bozulması gerekmiştir.

Açıklanan nedenlerle, temyiz isteminin kabulü ile Aydın Vergi Mahkemesinin 15.06.2010 gün ve E:2010/600, K:2010/1196 sayılı kararının bozulmasına, 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 13'üncü maddesinin (j) bendi parantez içi hükmü uyarınca alınması gereken harç dahil olmak üzere yargılama giderlerinin yeniden verilecek kararda karşılanması gerektiğine, 03.06.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Yargıtay 3. Hukuk Dairesi         2013/4133 E.  ,  2014/1802 K.

  • KATMA DEĞER VERGİSİ
  • VERGİ ZIYAI CEZASI
  • KONAKLAMA HİZMETİ


"İçtihat Metni"

Özeti Şirket işletme personeline bedelsiz olarak konaklama hizmeti sunulmuş olması hizmetin niteliğini değiştirmeyeceğinden, emsal ücrete göre vergilendirilmesi gerektiği hakkında.

 

Temyiz Edenler :

1-Kurumlar Vergi Dairesi Müdürlüğü-

2-… Restaurant Turizm Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi

Vekili  : Av.…

İstemin Özeti : Otel işletmeciliği faaliyetiyle iştigal eden davacı adına işletme personeline Ocak ila Mayıs 2007 dönemlerinde bedelsiz konaklama hizmeti verildiği halde karşılığında belge düzenlenmediğinin yaygın yoğun denetim sonucunda tespit edilmesi üzerine takdir komisyonunca belirtilen dönemler için re'sen belirlenen matrah dikkate alınarak yeniden düzenlenen beyan tablosu uyarınca 2007 yılının Temmuz ve Ağustos dönemleri için takdir komisyonu kararına salınan bir kat vergi ziyaı cezalı katma değer vergisinin kaldırılması istemiyle dava açılmıştır. Antalya 2. Vergi Mahkemesi 12.06.2009 gün ve E:2009/252, K:2009/366 sayılı kararıyla; tarhiyata dayanak alınan ve otelde konaklayan işletme personeline ait listenin incelenmesinden, otelde çalışan şahısların hizmet vermek maksadıyla bulunduğu, otelin verdiği konaklama ve diğer hizmetlerinden müşteri sıfatıyla yaralanmadığı, hizmetin gereği olarak kendilerine tahsis edilen odalarda kaldığı, işletmenin ticari kazanç elde etmek maksadıyla verdiği bir hizmet söz konusu olmadığından ortada vergiye tabi bir hizmet de bulunmadığı, bu nedenle davalı idarece de kabul edildiği üzere tamamı personel olan şahısların hizmetin devamlılığı için otelde konaklamaları nedeniyle elde edilmiş bir gelir ya da hizmet sayılacak bir faaliyet olmadığından yapılat tarhiyatta hukuka uyarlık bulunmadığı gerekçesiyle tarhiyatı kaldırmıştır. Davalı idare tarafından; 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu'nun 5’inci maddesi gereğince vergiye tabi hizmetten işletme personelinin karşılıksız yararlandırılmasının da hizmet sayılacağı, aynı kanunun 27’inci maddesine göre ise; bedeli bulunmayan veya bilinmeyen işlemler ile bedelin mal, menfaat, hizmet gibi paradan başka değerler olması halinde matrah, işlemin mahiyetine göre emsal bedeli veya emsal ücreti olduğu, dolayısıyla ortada bedelsiz de olsa bir hizmet söz konusu olduğu, bu hizmetin emsal ücrete göre vergilendirilmesi gerektiği, davacı tarafından ise nispi vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiği ileri sürülerek kararın bozulması istenmiştir.

Savunmanın Özeti : Davacı tarafından savunma verilmemiş, davalı idare tarafından temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmuştur.

Tetkik Hakimi : Recayi DEMİR

Düşüncesi       : 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu’nun 5'inci maddesine göre; "vergiye tabi bir hizmetten, işletme sahibinin, işletme personelinin veya diğer şahısların karşılıksız yararlandırılması hizmet sayılacağı", aynı Kanun’un 27'inci maddesinde ise; "Bedeli bulunmayan veya bilinmeyen işlemler ile bedelin mal, menfaat, hizmet gibi paradan başka değerler olması halinde matrah işlemin mahiyetine göre emsal bedeli veya emsal ücretidir" hükümleri yer almaktadır.

Olayda ise; davacının otel personeline konaklama hizmeti sunduğu açıktır. Dosyadaki bilgi ve belgeler ile yukarıda yer verilen yasal düzenlemenin birlikte değerlendirilmesinden otel personeline hizmet verdiği ve karşılığında belge düzenlemediği açık olan davacı adına yapılan tarhiyatın matrahın hukuka uygunluğu açısından incelenmesi gerektiğinden temyiz isteminin kabulü ile Vergi Mahkemesi kararının bozulması, nispi vekalet ücreti yönünden ise temyiz isteminin reddi gerektiği düşünülmektedir.

Savcı          : M. Oğuz ULAŞ

Düşüncesi  : İdare ve vergi mahkemelerince verilen kararların temyizen incelenerek bozulabilmesi için, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49'uncu maddesinin birinci fıkrasında belirtilen nedenlerin bulunması gerekmektedir.

Taraflarca temyiz dilekçelerinde öne sürülen hususlar, söz konusu maddede yazılı nedenlerden hiçbirisine uymadığından, istemlerin reddi ile temyiz edilen Mahkeme kararının onanmasının uygun olacağı düşünülmektedir.

 

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Üçüncü Dairesince işin gereği görüşülüp düşünüldü:

Temyiz istemine konu yapılan vergi mahkemesi kararının vekalet ücretine ilişkin hüküm fıkrası aynı hukuksal nedenler ve gerekçe ile Dairemizce de uygun görülmüştür.

3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu’nun 5'inci maddesinde vergiye tabi bir hizmetten, işletme sahibinin, işletme personelinin veya diğer şahısların karşılıksız yararlandırılmasının hizmet sayılacağı, 20'inci maddesinin 1'inci bendinde, teslim ve hizmet işlemlerinde matrahın, bu işlemlerin karşılığını teşkil eden bedel olduğu,  27'inci maddesinin 2'nci bendinde, bedelin emsal bedeline veya emsal ücretine göre açık bir şekilde düşük olduğu ve bu düşüklüğün mükellefçe haklı bir sebeple açıklanamadığı hallerde de, matrah olarak emsal bedeli veya emsal ücretinin esas alınacağı kurala bağlanmıştır.

Dosyanın incelenmesinden; davacı şirkete ait otel işletmesinde yapılan yoklama sonucu otel personeline konaklama hizmeti verildiği halde karşılığında herhangi bir belge düzenlemediğinin tespiti üzerine bu konaklamaya ilişkin hizmetin sunulduğu Ocak ila Mayıs 2007 dönemi matrahının 3065 sayılı Kanun’un 5'inci ve 27'inci maddeleri gereği resen takdiri için konunun takdir komisyonuna sevk edildiği ve takdir komisyonunca sözü edilen dönemler için belirlenen matrah farkları dikkate alınarak yeniden düzenlenen beyan tablosu uyarınca yapılan vergi ziyaı cezalı katma değer vergisinin kaldırılması istemiyle dava açıldığı anlaşılmaktadır.

Yukarıda yer verilen hükümler ile dosyadaki belgelere göre, şirketin işletme personeline bedelsiz olarak konaklama hizmeti sunduğu tartışmasız olup, ücretsiz olarak sunulmuş olmasının hizmetin niteliğini değiştirmeyeceği, dolayısıyla bu hizmetin yasada belirtilen emsal ücrete göre vergilendirilmesi gerektiği açıktır.

Belirtilen nedenlerle, takdir komisyonunca, personele bedelsiz hizmetin sunulduğu Ocak ila Mayıs 2007 dönemleri matrahının belirlenmesinde hukuka aykırılık bulunmadığından, temyiz istemine konu kararın, sözü edilen dönemler için re'sen takdir edilen dönem matrahlarının hukuka uygunluğunun, bu konuda davacı tarafından ileri sürülen iddialar da gözönünde bulundurularak araştırılıp, ulaşılacak sonuca göre yeniden bir karar verilmek üzere bozulması gerekmiştir.

Açıklanan nedenlerle, davalı temyiz isteminin kabulü ile Antalya 2. Vergi Mahkemesinin 12.06.2009 gün ve E:2009/252, K:2009/366 sayılı kararının; vergi ziyaı cezalı katma değer vergisinin kaldırılmasına ilişkin hüküm fıkrasının bozulmasına, maktu vekalet ücretine ilişkin hüküm fıkrasına yöneltilen davacı temyiz isteminin reddi ile sözü edilen hüküm fıkrasının onanmasına,  492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 13'üncü maddesinin (j) bendi parantez içi hükmü uyarınca alınması gereken harç dahil olmak üzere yargılama giderlerinin yeniden verilecek kararda karşılanması gerektiğine, 25.04.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Yargıtay 3. Hukuk Dairesi         2013/4787 E.  ,  2014/1272 K.

  • KATMA DEĞER VERGİSİ
  • SANAYİ ELEKTRİĞİ
  • VERGİYİ DOĞRUN OLAY


"İçtihat Metni"

Özeti : Organize sanayi bölgesinde faaliyete geçen katılımcılardan arsa tahsis sözleşmesiyle tahsil edilen alt yapı ve hizmet katılım bedelleri için teslim ve hizmet ifalarının sanayi elektriğinin verildiği tarihte kabulü ile bu tarihte fatura düzenlenmesi gerektiği hakkında.

 

Temyiz Eden     : Kayseri Organize Sanayi Bölgesi Müdürlüğü

Karşı Taraf        : Mimar Sinan Vergi Dairesi Müdürlüğü

İstemin Özeti    : Organize sanayi bölgesinde 2007 yılında faaliyete geçen katılımcılardan tahsil edilen alt yapı ve hizmet katılım bedellerine ilişkin fatura düzenlenmediği ve katma değer vergisi hesaplanmadığından bahisle söz konusu bedeller üzerinden hesaplanan katma değer vergisi nedeniyle yeniden düzenlenen beyan tablosuna göre 2008 yılı Haziran dönemine devreden katma değer vergisinin 4.858.020,69 TL olarak belirlenmesine ilişkin 22.08.2008 gün ve 18364 sayılı işlemin iptali istemiyle dava açılmıştır. Kayseri Vergi Mahkemesi 03.03.2009 gün ve E:2008/926, K:2009/274 sayılı kararıyla; davacı hakkında düzenlenen vergi inceleme raporu ile organize sanayi bölgesinde faaliyete geçen katılımcılardan arsa tahsis sözleşmesiyle tahsil edilen alt yapı ve hizmet katılım bedelleri karşılığında fatura düzenlenmediği, söz konusu bedellerin karşılığı teslim ve ifaların, katılımcıların faaliyete geçtiği, sanayi elektriğinin verildiği tarihte yapıldığının kabulü ile faturaların bu tarihte düzenlenmesi ve katma değer vergilerinin hesaplanarak kayıt ve beyan edilmesi gerektiği belirtilmiş, söz konusu bedeller üzerinden hesaplanarak katma değer vergisi beyanlarının düzeltilmesi sonucu 2008 yılı Haziran döneminde devreden indirilebilecek katma değer vergisinin 4.858.020,69 TL olarak belirlenmesine ilişkin işlemin dava konusu edildiğinin anlaşıldığı, davacının yaptığı alt yapı hizmetleri gerek bölüm bölüm ihale edilebilmesi ve ödenen katma değer vergisinin indirim konusu yapılabilmesi, gerekse bedelinin tahsil edilebilmiş olması, vergiyi doğuran olayın ihalesi yapılarak inşaası tamamlanıp katılımcıların kullanımına sunulan ve bedeli tahsil edilen kısmı yönünden katılımcıların faaliyete geçtikleri tarihte gerçekleştiği anlamını taşıdığı, bu durumda, davacı müdürlüğün arsa tahsis sözleşmesi ile tahsil ettiği bedelin karşılığı alt yapı ve hizmetin, katılımcıların sanayi elektriği kullanmak suretiyle faaliyete geçtikleri, bir başka deyişle alt yapı hizmetlerinden faydalanmaya başladıkları tarihte teslim edildiği, faturaların bu tarih itibarıyla düzenlenmesi ve katma değer vergisi hesaplanarak beyan edilmesi gerektiği anlaşıldığından, davacının katma değer vergisi beyanları düzeltilerek 2008 yılı Haziran dönemine devreden katma değer vergisinin azaltılmasına ilişkin dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davayı reddetmiştir. Davacı tarafından, alt yapı hizmetlerinin ana gayrimenkulden ayrı olarak değerlendirilemeyeceği, henüz hiçbir katılımcıya tapu devri yapılmadığından verginin doğmadığı ileri sürülerek kararın bozulması istenmiştir.

Savunmanın Özeti : Temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmuştur.

Tetkik Hakimi : İsa AYDEMİR

Düşüncesi       : Temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar Vergi Mahkemesi kararının bozulmasını sağlayacak durumda bulunmadığından, temyiz isteminin reddi gerektiği düşünülmektedir.

Savcı          : Filiz Z. GÜRMERİÇ

Düşüncesi  : İdare ve vergi mahkemelerince verilen kararların temyizen incelenerek bozulabilmesi için, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49'uncu maddesinin birinci fıkrasında belirtilen nedenlerin bulunması gerekmektedir.

Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, söz konusu maddede yazılı nedenlerden hiçbirisine uymadığından, istemin reddi ile temyiz edilen Mahkeme kararının onanmasının uygun olacağı düşünülmektedir.

 

 

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Üçüncü Dairesince işin gereği görüşülüp düşünüldü:

Dayandığı hukuki ve kanuni nedenlerle gerekçesi yukarıda açıklanan Vergi Mahkemesi kararı, aynı gerekçe ve nedenlerle Dairemizce de uygun görülmüş olup, temyiz istemine ilişkin dilekçede ileri sürülen iddialar sözü geçen kararın bozulmasını sağlayacak durumda bulunmadığından, temyiz isteminin reddine ve kararın onanmasına, davacıdan 492 sayılı Harçlar Kanunu’na bağlı (3) sayılı Tarife uyarınca 52.40 TL maktu harç alınmasına, 24.03.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

 

Yargıtay 3. Hukuk Dairesi         2011/3199 E.  ,  2014/961 K.

  • ANONIM ŞIRKET,
  • ŞIRKET YÖNETIM KURULU,
  • İMZA YETKISI,
  • KANUNI TEMSILCI,
  • ÖDEME EMRI


"İçtihat Metni"Adalet Bakanlığı Bilgi İşlem Dairesi Başkanlığınca hazırlanmıştır. İzinsiz olarak kopyalanması ve dağıtılması hukuki sorumluluk gerektirir.

Özeti : Türk Ticaret Kanunu’nun 319'uncu maddesi uyarınca, kendisine yönetim kurulu dışından imza yetkisi verilmiş olan davacının, kanuni temsilci sıfatıyla sorumlu tutulmasında hukuka aykırılık bulunmadığı hakkında.

 

Temyiz Eden   : …

Vekili              : Av. …

Karşı Taraf      : Bursa Vergi Dairesi Başkanlığı

İstemin Özeti  : Davacı tarafından, … Pazarlama ve Yatırım Anonim Şirketi'ne ait olup, söz konusu şirketten tahsil edilemediği ileri sürülen amme borçlarının kanuni temsilci sıfatıyla davacıdan tahsili amacıyla düzenlenerek tebliğ olunan 14.04.2010 tarih ve 38 ila 40 takip numaralı ödeme emirlerinin iptali istemiyle dava açılmıştır. Bursa 2. Vergi Mahkemesi 04.03.2011 gün ve E:2010/2134, K:2011/294 sayılı kararıyla; borcun şirketten tahsil edilemeyeceğinin anlaşılması nedeniyle, dava konusu ödeme emirleri içeriği borcun ait olduğu dönemlerde 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 319'uncu maddesi uyarınca kendisine yönetim kurulu dışından imza yetkisi verilmiş olan davacıdan kanuni temsilci sıfatıyla tahsili amacıyla düzenlendiği tespit olunan dava konusu ödeme emirlerinde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davayı reddetmiştir. Davacı tarafından, kendisine yönetim kurulu dışından imza yetkisi verildiği ve bu bağlamda yönetim kurulu üyesi olmadığı ileri sürülerek kararın bozulması istenmiştir.

Savunmanın Özeti  : Temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmuştur.

Tetkik Hakimi : Kübra GÜNEŞ MENENGİÇ

Düşüncesi  : Temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar Vergi Mahkemesi kararının bozulmasını sağlayacak durumda bulunmadığından, temyiz isteminin reddi gerektiği düşünülmektedir.

Savcı          : Sefer YILDIRIM

Düşüncesi  : … Pazarlama ve Yatırım Anonim Şirketinin ödenmeyen vergi borçlarının tahsili amacıyla kanuni temsilci sıfatıyla davacı adına düzenlenerek tebliğ edilen ödeme emrine karşı açılan davayı reddeden mahkeme kararı temyiz edilmektedir.

213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 10'uncu maddesinde, tüzel kişilerle küçüklerin ve kısıtlıların, vakıflar ve cemaatler gibi tüzelkişiliği olmayan teşekküllerin mükellef veya vergi sorumlusu olmaları halinde bunlara düşen ödevlerin kanuni temsilcileri, tüzelkişiliği olmayan teşekkülleri idare edenler ve varsa bunların temsilcileri tarafından yerine getirileceği, yukarıda yazılı olanların bu ödevlerini yerine getirmemeleri yüzünden, mükelleflerin veya vergi sorumlularının varlığından tamamen veya kısmen alınamayan vergi ve buna bağlı alacakların kanuni ödevlerini yerine getirmeyenlerin varlıklarından alınacağı hükme bağlanmıştır.

Dava dosyasında mevcut Ticaret Sicili Gazetesinin incelenmesinden, anonim şirketin yönetim kurulunun mevcut olduğu, davacının anılan şirkette kanuni temsilcilik sıfatının bulunmadığı, yönetim kurulu dışında davacıya sadece imza yetkisi verildiği, dolayısıyla şirketi temsile yetkili olmadığı anlaşılan davacı adına ödeme emri tebliğ edilmesinde hukuka uyarlık görülmediğinden, davanın reddi yolunda verilen Mahkeme kararında yasal isabet görülmemiştir.

Açıklanan nedenlerle temyiz isteminin kabulü ile Mahkeme kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.

 

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Üçüncü Dairesince işin gereği görüşülüp düşünüldü:

Dayandığı hukuki ve kanuni nedenlerle gerekçesi yukarıda açıklanan Vergi Mahkemesi kararı, aynı gerekçe ve nedenlerle Dairemizce de uygun görülmüş olup, temyiz istemine ilişkin dilekçede ileri sürülen iddialar sözü geçen kararın bozulmasını sağlayacak durumda bulunmadığından, temyiz isteminin reddine ve kararın onanmasına, davacıdan 492 sayılı Harçlar Kanunu’na bağlı (3) sayılı Tarife uyarınca 52.40 TL maktu harç alınmasına, 06.03.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Yargıtay 3. Hukuk Dairesi         2011/3199 E.  ,  2014/961 K.

  • ANONIM ŞIRKET,
  • ŞIRKET YÖNETIM KURULU,
  • İMZA YETKISI,
  • KANUNI TEMSILCI,
  • ÖDEME EMRI


"İçtihat Metni"Adalet Bakanlığı Bilgi İşlem Dairesi Başkanlığınca hazırlanmıştır. İzinsiz olarak kopyalanması ve dağıtılması hukuki sorumluluk gerektirir.

Özeti : Türk Ticaret Kanunu’nun 319'uncu maddesi uyarınca, kendisine yönetim kurulu dışından imza yetkisi verilmiş olan davacının, kanuni temsilci sıfatıyla sorumlu tutulmasında hukuka aykırılık bulunmadığı hakkında.

 

Temyiz Eden   : …

Vekili              : Av. …

Karşı Taraf      : Bursa Vergi Dairesi Başkanlığı

İstemin Özeti  : Davacı tarafından, … Pazarlama ve Yatırım Anonim Şirketi'ne ait olup, söz konusu şirketten tahsil edilemediği ileri sürülen amme borçlarının kanuni temsilci sıfatıyla davacıdan tahsili amacıyla düzenlenerek tebliğ olunan 14.04.2010 tarih ve 38 ila 40 takip numaralı ödeme emirlerinin iptali istemiyle dava açılmıştır. Bursa 2. Vergi Mahkemesi 04.03.2011 gün ve E:2010/2134, K:2011/294 sayılı kararıyla; borcun şirketten tahsil edilemeyeceğinin anlaşılması nedeniyle, dava konusu ödeme emirleri içeriği borcun ait olduğu dönemlerde 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 319'uncu maddesi uyarınca kendisine yönetim kurulu dışından imza yetkisi verilmiş olan davacıdan kanuni temsilci sıfatıyla tahsili amacıyla düzenlendiği tespit olunan dava konusu ödeme emirlerinde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davayı reddetmiştir. Davacı tarafından, kendisine yönetim kurulu dışından imza yetkisi verildiği ve bu bağlamda yönetim kurulu üyesi olmadığı ileri sürülerek kararın bozulması istenmiştir.

Savunmanın Özeti  : Temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmuştur.

Tetkik Hakimi : Kübra GÜNEŞ MENENGİÇ

Düşüncesi  : Temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar Vergi Mahkemesi kararının bozulmasını sağlayacak durumda bulunmadığından, temyiz isteminin reddi gerektiği düşünülmektedir.

Savcı          : Sefer YILDIRIM

Düşüncesi  : … Pazarlama ve Yatırım Anonim Şirketinin ödenmeyen vergi borçlarının tahsili amacıyla kanuni temsilci sıfatıyla davacı adına düzenlenerek tebliğ edilen ödeme emrine karşı açılan davayı reddeden mahkeme kararı temyiz edilmektedir.

213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 10'uncu maddesinde, tüzel kişilerle küçüklerin ve kısıtlıların, vakıflar ve cemaatler gibi tüzelkişiliği olmayan teşekküllerin mükellef veya vergi sorumlusu olmaları halinde bunlara düşen ödevlerin kanuni temsilcileri, tüzelkişiliği olmayan teşekkülleri idare edenler ve varsa bunların temsilcileri tarafından yerine getirileceği, yukarıda yazılı olanların bu ödevlerini yerine getirmemeleri yüzünden, mükelleflerin veya vergi sorumlularının varlığından tamamen veya kısmen alınamayan vergi ve buna bağlı alacakların kanuni ödevlerini yerine getirmeyenlerin varlıklarından alınacağı hükme bağlanmıştır.

Dava dosyasında mevcut Ticaret Sicili Gazetesinin incelenmesinden, anonim şirketin yönetim kurulunun mevcut olduğu, davacının anılan şirkette kanuni temsilcilik sıfatının bulunmadığı, yönetim kurulu dışında davacıya sadece imza yetkisi verildiği, dolayısıyla şirketi temsile yetkili olmadığı anlaşılan davacı adına ödeme emri tebliğ edilmesinde hukuka uyarlık görülmediğinden, davanın reddi yolunda verilen Mahkeme kararında yasal isabet görülmemiştir.

Açıklanan nedenlerle temyiz isteminin kabulü ile Mahkeme kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.

 

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Üçüncü Dairesince işin gereği görüşülüp düşünüldü:

Dayandığı hukuki ve kanuni nedenlerle gerekçesi yukarıda açıklanan Vergi Mahkemesi kararı, aynı gerekçe ve nedenlerle Dairemizce de uygun görülmüş olup, temyiz istemine ilişkin dilekçede ileri sürülen iddialar sözü geçen kararın bozulmasını sağlayacak durumda bulunmadığından, temyiz isteminin reddine ve kararın onanmasına, davacıdan 492 sayılı Harçlar Kanunu’na bağlı (3) sayılı Tarife uyarınca 52.40 TL maktu harç alınmasına, 06.03.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Yargıtay 3. Hukuk Dairesi         2013/7629 E.  ,  2014/902 K.

  • ÖDEME EMRI,
  • LIMITED ŞIRKET,
  • ŞIRKET PAYLARINA SAHIP ORTAK,
  • ÖZEL HUKUK SÖZLEŞMESI,
  • HISSE DEVIR SÖZLEŞMESI,
  • KAMU ALACAĞI


"İçtihat Metni"Adalet Bakanlığı Bilgi İşlem Dairesi Başkanlığınca hazırlanmıştır. İzinsiz olarak kopyalanması ve dağıtılması hukuki sorumluluk gerektirir.

Özeti : 1-213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 8'inci maddesinin 3'üncü fıkrasına göre ortaklık payının kısmen veya tamamen bir üçüncü kişiye devrine ilişkin sözleşmeler, özel hukuk sözleşmesi olduğundan kamu alacağının tahsilinden doğan sorumluluğun ortadan kaldırılmasına olanak bulunmadığı hakkında.

2-6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un 35'inci maddesinde tahsili gereken kamu alacağını yaratan vergilendirmenin ait olduğu dönemde şirketin paylarına sahip ortağın, payını devretmiş olması bu dönemdeki sorumluluğunu ortadan kaldırmayacağı hakkında.

 

Temyiz Eden   : Bornova Vergi Dairesi Müdürlüğü

Karşı Taraf      : …

Vekili              : Av. …

İstemin Özeti  : Ortağı bulunduğu … Makina Sanayi Bakım Onarım ve Tarım Aletleri İnşaat ve Deri Makinaları İthalat İhracat Sanayi ve Ticaret Limited Şirketindeki hissesinin tamamını, 20.02.2008 tarihli Türkiye Ticaret Sicili Gazetesinde yayımlanan hisse devir sözleşmesiyle devreden davacı adına anılan şirkete ait 2008 yılına ilişkin kurumlar vergisi borcunun tahsili amacıyla 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un 35'inci maddesi uyarınca düzenlenen 29.11.2012 gün ve 7 takip numaralı ödeme emrinin iptali ve borçlu olunmadığının tespiti istemiyle dava açılmıştır. İzmir 1. Vergi Mahkemesinin 05.04.2013 gün ve E:2012/1537, K:2013/450 sayılı kararıyla; 11.02.2008 tarihinde hisselerini devreden davacının ortaklık sıfatının sona erdiği bu tarihe kadar şirket borçlarından sorumlu tutulması gerektiği, ancak dava konusu ödeme emriyle istenen vergi borçlarının davacının ortak olduğu dönemde doğduğuna yönelik herhangi bir tespit bulunmadığından, davacı adına düzenlenen ödeme emrinde hukuka uygunluk görülmediği gerekçesiyle ödeme emri iptal edilmiş, borçlu olunmadığının tespit edilmesi yönündeki istem ise incelenmeksizin reddedilmiştir. Davalı idare tarafından; davanın süresinde açılmadığı ödeme emrine konu vergi borcunun kazancın elde edildiği 2008 yılında doğduğu, hisse devri 20.02.2008 tarihinde Türkiye Ticaret Sicili Gazetesinde yayımlanarak yıl içinde ortaklıktan ayrılan davacının 2008 yılına ilişkin tahakkuk eden ve aylar itibarıyla bölünmesi mümkün olmayan kurumlar vergisi borçlarının tamamından hissesi oranında sorumlu olacağı ileri sürülerek kararın iptale ilişkin hüküm fıkrasının bozulması istenmiştir.

Savunmanın Özeti    : Savunma verilmemiştir.

Tetkik Hakimi        : R.Pelin AKÇA

Düşüncesi  : Temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar Vergi Mahkemesi kararının bozulmasını sağlayacak durumda bulunmadığından, temyiz isteminin reddi gerektiği düşünülmektedir.

 

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Üçüncü Dairesince işin gereği görüşülüp düşünüldü:

Temyize konu vergi mahkemesi kararının ödeme emrinin, 20.02.2008 tarihinden sonraki döneme isabet eden kamu alacağına ilişkin kısmının iptal edilmesi yolundaki hüküm fıkrası aynı hukuksal nedenler ve gerekçeyle Dairemizce de uygun görülmüştür.

6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un 4369 sayılı Yasanın 21'inci maddesiyle değişik 35'inci maddesinde, limited şirket ortaklarının, şirketten tahsil imkanı bulunmayan amme alacağından sermaye hisseleri oranında doğrudan doğruya sorumlu olacakları ve bu Kanun hükümleri gereğince takibe tabi tutulacakları kurala bağlanmıştır.

213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun mükellef ve vergi sorumlusu başlıklı 8 inci maddesinin 3'üncü fıkrasında, vergi kanunlarıyla kabul edilen haller müstesna olmak üzere, mükellefiyete veya vergi sorumluluğuna ilişkin özel mukavelelerin vergi dairelerini bağlamayacağı hüküm altına alınmış olup, limited şirketteki ortaklık payının kısmen veya tamamen bir üçüncü kişiye devrine ilişkin sözleşmeler, özel hukuk sözleşmesi olduklarından, kamu alacağının tahsilinden doğan sorumluluğun, belirtilen nitelikteki pay devri sözleşmeleriyle ortadan kaldırılmasına olanak bulunmamaktadır.

            Bu nedenle 6183 sayılı Yasanın 35'inci maddesinden doğan ve limited şirket ortaklarını, şirketten tahsiline olanak bulunmayan kamu alacaklarının ödenmesinden doğrudan doğruya ve payları oranında sorumlu tutan kural karşısında, tahsili gereken kamu alacağını yaratan vergilendirmenin ait olduğu dönemde şirketin paylarına sahip ortakların, bu dönemden sonra paylarını devretmiş olsalar da ortaklık sıfatının sürdüğü dönemlere ilişkin şirketin kamu borçlarından kaynaklanan sorumluluklarının kalkacağından söz edilemez.

Davaya konu ödeme emrinde yer alan kamu alacağı, borçlu şirketin beyanı üzerine tahakkuk eden ve vadesinde ödenmeyen 2008 takvim yılı kurumlar vergisine ilişkin olup, şirketteki hissesini 07.02.2008 tarihli hisse devir sözleşmesiyle devredip, bu devir işlemi 20.02.2008 tarihli Türkiye Ticaret Sicili Gazetesinde ilan edilmek suretiyle ortaklık sıfatı sona eren davacının, 20.02.2008 tarihine kadar olan şirket tüzel kişiliğine ait ve şirketten tahsil edilemeyen kamu alacağından hissesi oranında sorumlu tutulabileceği açıktır. Kusura dayanmayan limited şirket ortaklarının sorumluluğunun tespitinde, vergilendirme dönemi takvim yılı olan kurumlar vergisi borcunu doğuran kazancın elde edildiği ayların bir etkisi bulunmadığı halde, kamu borcunun davacının ortak olduğu dönemde doğduğuna dair saptama bulunmadığından bahisle ödeme emrinin tamamının iptal edilmesi hukuka uygun düşmemiştir.

Bu durumda ödeme emrine konu 2008 takvim yılına ait kamu alacağının 01.01.2008-20.02.2008 dönemine isabet eden kısmına ilişkin sorumlu olunan miktar değerlendirilerek, alacağın tüzel kişinin mal varlığından tahsil olanağı bulunup bulunmadığı da araştırıldıktan sonra oluşacak sonuca göre yeniden karar verilmek üzere vergi mahkemesi kararının ödeme emrinin 01.01.2008-20.02.2008 dönemine isabet eden kamu alacağına ilişkin kısmının iptali yolundaki hüküm fıkrasının bozulması gerekmiştir.

Açıklanan nedenlerle temyiz isteminin kısmen kabulü ile İzmir 1. Vergi Mahkemesinin 05.04.2013 gün ve E:2012/1537, K:2013/450 sayılı kararının temyize konu edilen ödeme emrinin, 01.01.2008-20.02.2008 dönemine isabet eden kamu alacağına ilişkin kısmının iptal edilmesi yolundaki hüküm fıkrasının bozulmasına, ödeme emrinin 20.02.2008 tarihinden sonraki döneme isabet eden kamu alacağına ilişkin hüküm fıkrasına yöneltilen temyiz isteminin reddi ile sözü edilen hüküm fıkrasının onanmasına, 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 13'üncü maddesinin (j) bendi parantez içi hükmü uyarınca alınması gereken harç dahil olmak üzere yargılama giderlerinin yeniden verilecek kararda karşılanması gerektiğine, 04.03.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.

 

Yargıtay 3. Hukuk Dairesi         2012/726 E.  ,  2014/788 K.

  • KURUMLAR VERGISI,
  • KATMA DEĞER VERGISI,
  • GELIR (STOPAJ) VERGISI,
  • VERGI ZIYAI CEZASI,
  • TEBLIGAT,
  • TEBLIĞ EDILEMEME


"İçtihat Metni"Adalet Bakanlığı Bilgi İşlem Dairesi Başkanlığınca hazırlanmıştır. İzinsiz olarak kopyalanması ve dağıtılması hukuki sorumluluk gerektirir.

Özeti : 7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun 35'inci maddesinin 4'üncü fıkrasında 6099 sayılı Kanun’la eklenen hüküm uyarınca davacı şirketin resmi kayıtlardaki adresi araştırılarak tespit edilen adrese tebligat yapılması gerektiği hakkında.

 

Temyiz Eden   : … Deri ve Tekstil Konfeksiyon Ürünleri Sanayi

                                   Ticaret Limited Şirketi

Karşı Taraf      : Ege Vergi Dairesi Müdürlüğü

İstemin Özeti : Davacı şirket adına 2006 takvim yılına ilişkin olarak re'sen salınan vergi ziyaı cezalı kurumlar vergisi, aynı yılın Aralık dönemine ilişkin katma değer vergisi ve 2007 yılının Nisan dönemine ilişkin gelir (stopaj) vergisi tahiyatlarının kaldırılması istemiyle dava açılmıştır. İzmir 4. Vergi Mahkemesi 27.09.2011 gün ve E:2011/1184, K:2011/1812 sayılı kararıyla; dava dilekçesinin 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 5'inci maddesine aykırı olduğu gerekçesiyle davanın reddine dair kararın dava dilekçesinde gösterilen adreste davacı şirkete tebliğ edilememesi nedeniyle 7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun 35'inci maddesi uyarınca 19.03.2011 tarihinde tebliğ edildiği, anılan tarihi izleyen günden itibaren 30 gün içerisinde yenilenen dilekçeyle dava açılması gerekirken, bu süre geçirilerek 22.07.2011 tarihinde açıldığı gerekçesiyle davayı süre aşımı yönünden reddetmiştir. Davacı tarafından, 20.07.2011 tarihinde kararın kendisine elden tebliğ edilmesiyle karardan haberdar olduğu, yenileme dilekçesinde sokak numarasının yanlışlıkla 113/6 olarak yazıldığı ileri sürülerek kararın bozulması istenmiştir.

Savunmanın Özeti  : Savunma verilmemiştir.

Tetkik Hakimi          : Zeki UYSAL

Düşüncesi : Dilekçe ret kararının davacının dava dilekçesinde gösterdiği adreste davacı şirkete tebliğ edilememesi üzerine 7201 sayılı Kanun’un 35'inci maddesinin 4'üncü fıkrasına 6099 sayılı Kanun’un 9'uncu maddesiyle eklenen hükmün gereği olarak davacı şirketin resmi kayıtlardaki adresi konumundaki dava dilekçesi ekinde yer alan imza sirkülerinde geçen adreste söz konusu yasa maddesi hükmü uygulanmak suretiyle tebligat yapılması gerekirken, dava dilekçesinde gösterilen adreste 35'inci madde hükmünün uygulanması suretiyle davanın süre aşımı nedeniyle reddedilmesinde yasal isabet bulunmadığından, vergi mahkemesi kararının bozulması gerektiği düşünülmüştür.

 

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Üçüncü Dairesince işin gereği görüşülüp düşünüldü:

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 60'ıncı maddesinde; Danıştay ile bölge idare, idare ve vergi mahkemelerine ait her türlü tebliğ işlerinin Tebligat Kanunu hükümlerine göre yapılacağı hüküm altına alınmış, 7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun 35'inci maddesinin 1'inci fıkrasında kendisine veya adresine kanunun gösterdiği usullere göre tebliğ yapılmış olan kimse, adresini değiştirirse yenisini hemen tebliğ yaptırmış olan kaza merciine bildirmeye mecbur olduğu, bu takdirde bundan sonraki tebliğlerin bildirilen yeni adrese yapılacağı kuralı öngörülmüş 19.01.2011 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6099 sayılı Tebligat Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 9'uncu maddesiyle 7201 sayılı Kanun’un 35'inci maddesinin 4'üncü fıkrası olarak getirilen düzenleme ile de; daha önce tebligat yapılmamış olsa bile, tüzel kişiler bakımından resmî kayıtlardaki adreslerinin esas alınacağı ve bu madde hükümlerinin uygulanacağı kurala bağlanmıştır.

Dosyanın incelenmesinden, dava dilekçesinin 2577 sayılı Kanun’un 5'inci maddesine aykırı olduğu gerekçesiyle reddine dair 01.02.2011 gün ve E:2011/245, K:2011/243 sayılı karar, dava dilekçesinde gösterilen adreste davacı şirkete tebliğ edilemediğinden 7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun 35'inci maddesinin 2'nci fıkrasına göre aynı adreste 19.03.2011 tarihinde tebliğ edilmiş bulunmaktadır.

Olayda, 7201 sayılı Kanun’un 35'inci maddesinin 4'üncü fıkrasına 6099 sayılı Kanunun 9'uncu maddesiyle eklenen hüküm esas alınarak davacı şirketin resmi kayıtlardaki adresi araştırıldıktan sonra tespit edilen adreste tebligat yapılması gerekirken, anılan hüküm gözardı edilerek aynı Yasanın 35'inci maddesinin 2'nci fıkrasına göre dava dilekçesinde gösterilen adreste yapılan tebligat sonrasında dilekçenin süresinde yenilenmemesi nedeniyle davanın süre aşımı yönünden reddedilmesinde yasal isabet bulunmadığından vergi mahkemesi kararının bozulması gerekmiştir.

Açıklanan nedenlerle temyiz isteminin kabulüyle İzmir 4. Vergi Mahkemesinin 27.09.2011 gün ve E:2011/1184, K:2011/1812 sayılı kararının bozulmasına, yargılama giderlerinin yeniden verilecek kararda karşılanması gerektiğine, 26.02.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.